22 Kasım 2010 Pazartesi

Sil Baştan...

Merhabalar, öncelikle herkesin geçmiş bayramı kutlu olsun. Umarım lüp lüp herşeyi midelerinize indirmemişsinizdir :)

Ben sadece 1 gün sapıttım ama diğer günler oldukça iyiydi.

Benim için mühim bir konudan bahsetmek istiyorum. Bakınız "Memlekette Öküz Bol" yazısı :) Yaşanan şeylere tahammül edemedim ve çen çen ötmeye (ya düzeltin ya gönderin şeklinde) devam ettim. Sonunda da o birimden tayinim çıktı :) Şimdi bugün başka birimde görev yapmaya başladım. Benim açımdan kazanılmış bir zafer var, adaletsizliğe boyun eğmedim ve kendimi kurtardım. Lakin gönderildiğim daire çok lüzumsuz cinsten, yani bilgi birikimimi kullanmam pek mümkün olamayacak. Lafın özü şu, dışarıdan bakınca sürülmüş gibi gözüküyorum :) Oysaki kendi isteğim doğrultusunda dairemden ayrıldım. Yeni yerime geçtim, yeni insanlarla muhattabım onlarla çalışacağım. Umarım herşey benim açımdan hayırlı olur ve burada mutlu olurum.

Çok korkuyorum...

12 Kasım 2010 Cuma

Yine yeniden :)

Mehtap'ın bloğunda yeni bir sınıf oluşturuluyor. Bu sefer treni kaçırmaya hiç niyetim yok. Bu günü kendime tatil ilan ettim, sadece sağlıklı beslenme planı, yapılacaklar, alınacaklar vs bunlara ilişkin kafa patlatacağım. Umarım herşey yolunda gider.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Memlekette Öküz Bol

Sinir oluyorum sinir, güne güzel başladım derken öğlen işyerinde sıkıntı çıktı. İyice delirtecekler beni o olacak. Kaç defa söyledim ben bu şekilde çalışmak istemiyorum diye, elinde yasal yetki de yok, bu şekilde beni birine bağlayamazsın, şimdilik ses çıkarmıyorum ama en kısa sürede bu durumu düzelt yoksa ben başka birime geçicem dedim, iyi hoş beni şimdiye kadar oyaladı bakarız çaresine diye. 1 aydır bekliyorum değişiklik filan yok. Sonunda dayanamayıp söyledim beni tersler gibi konuştu. Şimdi ben bu adama ne yapayım??

a) Bar bar bağırıp hır çıkartayım .(deli diye adı çıkarsa insanın pek kimse bulaşmıyor bunu öğrendim.)

b) Bana gelen yazıları hukuğa uygun bir şekilde iade edeyim, bir nevi iş yapmayayım.

c)Birim değişimi istemiştim, senden memnunum gönderemem demişti, beni gönder diye baskı kurayım

d)Susup oturayım

e) Hiçbiri



Nefret ediyorum çalıştıkları yeri babalarının çiftliği zannedenlerden. Pis öküzzzzz...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Kış Tarifesi

Gene uzunca bir süre salladım bloğu, hiç yazasım gelmedi. İçim sıkılıyordu sanki ama şimdi bu sıkıntılı hallerim tam geçmese de hafifledi. Gelelim geçen haftalarda yaşananlara:

- Mesai saatlerimiz değişti, şimdi yarım saat daha erken kalkmak durumundayım. Resmen sürünerek çıkıyorum. Bizim minik kuş yatma saatlerini iyice sarkıttı, 11den önce yatıramıyorum bir türlü, ne yapsam olmadı. Bir de teribble two denen iki yaş sendromumuz geliyo ki sormayın. Dün gece sırasıyla koca beyle cinnet geçirmek üzereydik, birimizin gözü dönünce diğeri hemen çocuğu alıp uzaklaştırıyor:) Saat 11 civarı cadı kızımızı yatırmaya çalışıyoruz. Önce mamasını hazırladım, biberonla sütünü içmeden mümkün değil uyumuyor. Onu içirdim bir güzel. Koltukta yatıyo bu arada. Benle işi bitince sen git baba gelsin dedi beni kovaladı. Canıma minnet hemen babasını yolladım, babası gitti bu sefer onu gönderdi anne gelsin diye. yaklaşık 5 kere filan bööle oldu, kucağa gelicem yatakta yatıcam koltukta yatıcam maymun etti bizi:) Napcam bilmiyorum

- Her sabah eşim kayıvalideye bırakıyordu ya bebeği, şimdi çocuk kış günü evden çıkmasın diye hergün kendi bize gelmeye başladı. Yanında da bakıcıyı getiriyor. Valla iyi azmetti, her gün mesaiye gider gibi bize geliyorlar. Evim en azından toplu olacak, iyi kötü yemek de yapıyorlar, artık biraz daha rahatım.

- İşlerim çoook yoğun, koşuşturup duruyorum

- Kilolarım fena durumda iki ileri iki geri olduğum yerde sayıyorum. Bu tatlı krizleri beni bitirecek :( Spora da gidemiyorum, çok fena grip oldum.

Herneyse, hayat bir şekilde devam ediyor, ben de yuvarlanıp gidiyorum. Her gün birbirinin aynı...

-

28 Eylül 2010 Salı

Kısa kısa haberler...

Tatilde aldığım 2 kiloyu verdim gitti :))) Tabi çabuk alınan çabuk gidiyor. Bizim işyerindeki kızların bir kısmı da diyete başlamış, hepberaber birbirimize destek oluyoruz. Örneğin dün öğle yemeğinde çorba almadım, 4 tane ızgara köfte ve 1 dilim ekmek yedim, canım çok istediği için de 2 kibrit kutusu kadar kazandibi yedim. Tatlıdan vazgeçemiyorum bari alışana kadar yavaştan miktarını azaltayım, tatlı yemek için de diğer şeylerden yemeyi azaltayım diye düşünmüştüm ama arkadaşlardan biri ne gerek var şimdi bunu yiyosun diye azarladı beni :) Bundan sonra biraz daha dikkat edicem mecburen, yoksa fırça yiyoruz:)

İşyerinden kıdemsiz bir kız bana laf soktu, ben anlayıp tepki verene kadar da iş işten geçmişti, içimde patladı anlayacağınız. Şimdi fırsat kolluyorum cevabını uygun şekilde vermem lazım yoksa bu dert beni yer bitirir:)

Küçük cadı iyice dillendi, artık oturup sohbet ediyoruz kendisiyle :) Babasına da yavaştan düşmeye başladı, işime geliyor olsa da çok kıskanıyorum ama çaktırmıyorum. Sabahları artık beni yallah diye uğurluyorlar :)

İşyerine servis kondu, artık servisle işe gidip geliyorum. Eskiden arabamda son ses yabancı müzik açıp deşarj olarak yolculuk ediyordum şimdi arkadaşlarla havadan sudan konuşa konuşa geliyorum. Tam memur oldum yani :)

Sevgili koca bey bana haftada iki gün spora gitme izni verdi iş çıkışı, izin derken çocuğa ben bakarım rahat rahat git dedi. EE selülitlerim arttı azcık spor yapmayınca. Baktı ipin ucunu kaçırıcam, bana yardımcı olmaya karar verdi. Dün akşam sporuma gittim ooh hoplaya zıplaya iyi geldi. Bakalım nekadar devam edicek bu güzellik :)

Ve en önemli haber "hamile kalmaya karar verdim". Allah hayırlısını versin, hayırlıysa olsun... Kaynana kaçmadan ikinci çocuğu da kendisine baktırmak niyetindeyim :)))

20 Eylül 2010 Pazartesi

Gene ben..:)

Merhaba herkese, gezdim gördüm geldim. Süper süper bir tatil oldu benim için. Önce Alanya'ya annemlerin yanına gidip el öpme vazifemizi yerine getirdik. Aileyle bayram farklı oluyor. Çok özlemişim, onlar da bizleri özlemişler. Hem çocukla da ilgilendikleri için biz karı koca istediğimiz gibi gezdik, zaman sınırlaması olmadan denize girebildik:) Ama 5 gün tam kararıymış, güzel ayarlamışım daha fazla kalmaya gerek yokmuş yani :) Oradan Belek'teki otelimize (Xanadu) geçtik. Gerçekten süper bir yer, özellikle çocuklu aileler için şiddetle tavsiye ederim. Bizim küçük cadı okdar mutlu oldu ki anlatamam. Valla hayatını yaşadı, ben de o ne isterse onu yaptım, ne isterse onu yedi, ne kadar isterse o kadar yüzdü ve ne zaman isterse oyun parkına gitti :)

Biraz otelden bahsedeyim, otel neredeyse tamamen doluymuş ama yerleşimi okadar güzel yapmışlar ki yoğunluk hissetmedik hiç. Ne havuz başında ne gösterilerde ne yemekte yer kapmaca oynamaya gerek yoktu. Yemekler çok güzel çeşitli ve lezizdi. Zaten 2 kilo aldım geldim :) Ayrıca çocuk büfesi de vardı, çocuk mamaları, özel yiyecekler ve oturmaları için çok şirin bir alan vardı. Yemek sıkıntısı hiç çekmedi yavru kuşum:)

Havuzları da çok geniş ve temizdi. En önemlisi ise büyük havuza merdiven yapmamışlar, eğimli bir şekilde derinleşiyor. Böylece çocuğun ayağı kayacak mı, kafayı merdivenlerde patlatacak mı şeklindeki endişelere hiç yer kalmadı. İstediği sığlıkya yüzdü koştu oynadı, kendine göre ayarladı yani. Gerçi ben de karaya vurmuş balina yavrusu misali yanında yuvarlandım ama olsun:)

Tüm çalışanlar da çok nazik ve gayretliydi. Bir tane bile asık suratlı servis elemanıyla karşılaşmadım.

Sonuç olarak çok güzel ve iyi işletilen bir otel. Zaten kiminle konuşsak 2 yada 3 üncü gelişleri olduğunu söyledi. Tereddüt etmeden gidilebilir, biz de bundan sonra hep oraya gitmeye karar verdik.

Döndüm, işimin başındayım, amirler tatile çıkmış, şimdilik yatıştayım:)

7 Eylül 2010 Salı

Bay bay:)

Bugün öğlen yola çıkıyoruz. Herkese şimdiden mutlu bayramlar. 2 hafta sonra görüşmek üzere...

27 Ağustos 2010 Cuma

Tatil planının son hali :)

Bir önceki postta belirtilen seçeneklerden hiçbiri gerçekleşmiyor. Son durum şu; Bayram sonrası 1 hafta da ben yıllık iznimden kullanıcam. 4 gün kadar annemlerin Alanya'daki yazlığına gidiyoruz, oradan da 5 günlüğüne Belek'te bir otelde kalıcaz. Xanadu :)) Okuduğum yorumlara göre çok güzel bir yer, bebek ve çocuklar için ayrı menüsü filan da varmış. Bakalım kızım burnumdan getirmezse iyice dinlenmeyi planlıyorum. :)

Biz bu kadar müsriflikle bu ev kredisini asla erken kapatamayız :( Koca beyi bıraksam Rixsosa filan gidecek, 5 günlük tutar yaklaşık 4000 tl ve beyimiz bunu ödemeye hazır taksitle:) Höykürdüm ve duruma el koydum yarısı kadar bir tutarla bu oteli buldum ki bence bu da fazla ama koca bey daha vasat bir yeri kabul etmedi. Ben de napim öğlen gittim kendime böyle lüks yerlerde giyecek yeni bir iki cici daha aldım:) (Ayakkabımı görünce çok kızacak :))


Tuğba'ya not:

Sevgili arkadaşım, bloğunu şifrelemişsin izlemek isteyenler benimle irtibat kursun demişsin ama nasıl olcak söylememişsin:) Bilgisayar özürlü biri olarak kendim yapamadım. Davet yollaman gerekiyor anladığım kadarıyla, bekliyorum canım...

Selinka'ya not:

Arkadaşım, bloğunu görüntüleyemiyorum, blog kaldırılmıştır falan diyor. Nooldu bilemiyorum ama hata varsa hemen düzelt, beni yazılarından mahrum bırakma:)

Zaten çok az blog izliyorum (yani gerçek anlamda izliyor ve yazdıklarını okuyorum), bunlardan da olmayayım :)

20 Ağustos 2010 Cuma

Bayram planları...

Annem bi yandan beni ve bebeği Alanya'ya ister, kocam beni annemlerin yanına postalamak ister, ben ise yayıla yayıla Ankarada üye olduğum spor klübünün havuzunda malak gibi oturmak istiyorum:)

19 Ağustos 2010 Perşembe

Döndükte sonra...

Pazar akşamı saat 8.30gibi Ankara'da olduk. Ama pestilimiz çıkmış saçı başı dağıtmışız, anneme bile haber vermek için aradığımda "nooldu sesin çok kötü bişey mi oldu yavruuum" şeklinde çok kötü durumda olduğumu, sesimin bile kendinden geçtiğini bana hatırlattı. Bavuları almak için bekliyoruz. Dönüyo Allah dönüyo sürekli bavul geliyo ama bizimkiler yok. Bir bavula sırf yeni alınanları yerleştirmiştim, hediyeler alınan yeni ciciler, benim eşyalarımı sırtçantama(kamp çantası gibi devasa bişey) tepiştirmiştim, diğer bavul ise kocamın şahsi eşyalarıyla yeni aldıklarına aitti. Sırt çantası yanımda olduğundan benim eşyalarda sorun yok, en son benim hediye bavulu geldi ve bavul yüklemesi durdu :) Bankoda biryığın bavul, bankonun etrafında da biryığın insan var. Toplu bir karışıklık olmuş ve yaklaşık 30 kişi filan bavulumuzu alamamış olduk. Benim tuzum kuru tabi, herşeyim gelmiş:) Koca bey küplere bindi, diyorlar ki bavullar bir sonraki uçakla gelecek, yarım saat içinde burda, iyi bakalım bekleyelim dedik. Herkes de bekliyo haa... Uçak geldi, bekleyenlerin bir kısmı bavulunu aldı, kocamın ve bir kısım yolcununki gene yok. 20 dakika sonra bitandaha gelecek bekleyin, gene bekledik gene bir kısım aldı biz kaldık, böyle diye diye 12'ye kadar bekledik :) Ama sonuç gene yok. Ben yorgunluktan yere oturdum mal gibi gelene geçene bakıyorum, koca bey sinirden köpürmüş şimdi bikaç kişiyi boğazlıycam diyo, en sonunda rapor tutturdum eve gönderin dedim. Biz de 12.40 gibi eve gelebildik:) Yani 4 saat havaalanında sürtmüş olduk:)

Bebeğimi çok özlemiştim, akşam 9.30da evde olursak en geç, onu da alır (kayınvalidemde kalıyordu) eve geçerim birlikte hasret gideririz diye düşünmüştüm ama nerde, bebek uyumuş. Bu arada ben ertesi gün işe başlamak zorundayım. Sabah erkenden gidip bebeği görüp tekrar ayrılmak istemedim psikolojisi iyice bozulmasın diye. O nedenle bebeğimi göremeden uyudum ve ertesi sabah işe gittim. Yani 1 gün gecikmeli olarak bebeğimi görebildim.

Ben gittiğimde yeni uyanmıştı, yataktan kalkmaya çalışıyordu, sarıldım öptüm inanamadı resmen. Sürekli bıdır bıdır kendi kendine konuşan çocuk dondu kaldı, 3 dakika ses çıkaramadı. Gülümsüyor, sarılıyor, sonra tekrar bana bakıp tekrar sarılıyor. İçim cız etti, birdaha çocuğumdan asla bukadar uzun süre ayrılmayacağım. Tabi ayrılık korkusu falan gelmiş heralde, sürekli benim peşimde dolanıyor, gece babasının kucağına gitmiyor, gündüz de her işini bana yaptırıyor:)

Bebeğin konuşmaya başlaması güzel birşey de, "anne işe gitme" demeye başladı. Ağlar gibi yapıyor ama ben bu konuda prim vermiyorum. Boşuna ağlama gitmek zorundayım akşam gelicem birlikte oynıycaz diyorum o zaman anlayıp susuyor, şimdiye kadar yaptığım en doğru şey bebeğime hiç yalan söylememiş olmam. Gideceksem gidicem diyorum, gitmiycem diyorsam asla gitmiyorum, o nedenle bana inanıyor ve güveniyor.

Döndük, 2 gün sonra Ramazan başladı, ben de bu sene oruç tutmaya niyetlenmiştim. İlk iki gün tuttum, koca bey de çok mutluydu, o hiç kaçırmaz zaten. Gece bana çay demleyip yiyecek birşeyler hazırlıyor sahura kaldırıyor, beraber yemek yiyoruz çok güzel muhabbetliyiz. Akşam da kayınvalide iftara çağırıyor. Herşey güzel ama benim boğazımda bir ağrı başladı, bi yandan da omzum tutulmuş. Orucum su içemiyorum ama nasıl ağrıyor. Gülemiyorum eğilemiyorum, yemek yemek yutkunmak işkence oldu. Sanki biri bööle yavaş yavaş boğazımı sıkıp beni nefessiz bırakıyor bir süre sonra da ellerini gevşetiyor gibi bir his yani. 3.gün tutamadım artık çok fenalaştım. Koca bey neyin var, bişey yoktur, bende de faranjit var abartıyorsun falan diyo. Doktora gittik, guatır bezi iltihaplanmış gibi gözüküyor dedi. %90 böyleymiş ama emin olmak için parça alacakmış. Ben de tabi olmaz dedim, antibiyotiğe başlattı ağrıkesici verdi, mutlaka boyun ultrasonu çektirmemi istedi. Koca beye olanları anlattım ondan sonra bana inandı:) Ben de oruca zorunlu mola vermek durumunda kaldım. Antibiyotikler bitene kadar böyle 4 gün filan daha kaldı heralde.

Kocam oruç, tabiki ona iftar hazırlamak benim görevim ama be adam insaf et 6.30da evdeyim , bebek sürekli kucak diyor ve bacağıma yapışmış durumda, azıcık oyala da yemeği hazırlayım diyorum çok yorgunum halsizim ilgilenemem diyorsun. Ben süpermen miyim, işten sonra alışverişe mi gideyim(pideyi tüm yemeklikleri ben alıyorum) evi mi toplayayım yemek mi yapayım sofra mı kurayım senle mi ilgileneyim bebekle mi ilgileneyim. Eminim bunların hepsini yapacak kapasitede olan becerikliler vardır aranızda ama ben öyle değilim. Sürekli paçamda anne kucak diyen mızmızlanan bir bebek ve aman ihmal etmeyim diye bir yandan onunla oynarken yemeğini yedirirken ben bunları yapamıyorum. Şu ev taksidi bir bitse haftanın 5 günü yardımcı alıcam tüm bu dertlerimden kurtulucam. Gücüm de yetmiyor, sabahtan akşama kafa patlatıyorum, gece bölük pörçük uyku, illa bebek bana yapışacak benle yatacak. Çaresiz kaldım, yetişemiyorum...

Ha koca bey de ara sıra alışverişe gidiyor, dün aldıklarını söyleyeyim, hamburger ekmeği, hamburger köftesi, koca bir kova(evet kova yanlış okumuyorsunuz) barbekü sosu, koca şişe acı sos, 12 tane 1 litrelik kola, bi paket piliç nugget. Daha da bişey demiyorum...

Şimdilik benden bu kadar.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Üçüncü bölüme ek :)

Yazmayı düşündüğüm bir şeyi atlamışım, hemen ek yapayım müsadenizle:) Burada herşey kızların görselliği üzerine yapılandırılmış, her yerde seksi seksi açık saçık kızlar. Kumarkanedeki kurpiyerlerin bir kısmı öyle, garsonlar zaten etek giymiyor :) Vallahi, bööle kısa bir tunik gibi altına parlak çorap :) Kumarhanelerde gezerken gündüz vakti podyum gibi yerlerde danseden şahane güzel kızlar gördüm. Bi bizim gibi turistler yolda ayaküstü bakıyor, kumar oynayanlar kaldırıp kafalarını göz ucuyla dahi bakmıyor, sanki farkında bile değiller. Yazık dedim içimden, maymun gibi herkesin ortasında gündüz vakti dans ediyorsun kı.ını başını sallaya sallaya ama beyhude yani, üzüldüm resmen, her yer böyle birsürü güzel kız saçma sapan biyerilerini sallıyor. Gece kulübüne gittik, dedim ya maymun gibi şov yapıyorlar diye, tavana bi tane lastik takmışlar, bildiğin kamyon lastiği, kızın teki cıbıl cıbıl geldi lastik üzerinde sallanıyo:) Gece herkes sarhoş, herkes bir alem, bu da Vegasın kötü yönü.

(Bi de porsiyonlar oldukça büyük, salatalar korkunç, herşey kızartma ama ben sürekli yürüdüğüm ve günde 2 öğün yediğim için kilo almadan gelebildim.)

17 Ağustos 2010 Salı

Amerika'yı fethettim :) (Üçüncü bölüm)

Evet farkındayım, bu üçüncü bölüm arkası yarın gibi değil arkası haftaya gibi birşey oldu:) İşler çok birikmiş, bir türlü fırsat bulup yazamadım. Hemen başlıyorum... (Madem geciktik en uzun yazı bu olsun)

Efendim, en sonunda lanet otelden kurtulmuş olmanın vermiş olduğu sevinç ile bavullarımızı hazırlayıp sabah erkenden yola koyulduk. Günde bir defa otobüs seferi varmış, o da sabahın köründe. Ama biz nasıl mutluyuz, nasıl heyecanlıyız :) Biletleri aldım, sıra numarası filan yok. Meğerse Amerika'daki otobüslerde koltuk numarası uygulaması yokmuş. Bulduğun yere çöküyorsun tabiri caizse :) Valla bizim otobüs firmalarının gözlerinden öpüyorum. Sözde bizimki lüks bir otobüs firmasıydı, pahallı olanını seçtim gene rezil olmayalım diye ama bizim buradaki 3. sınıf otobüs firmalarıyla aynı kalitedeydi. Daha iyisi yokmuş :) 5 saat kadar yolculuk ettik. Yollarda görülecek hiçbirşey yok, çölün ortasından geçtik. Bir ara mola verdi, aşağıya indim bööle yüzüme fön tutmuşlar gibi, nasıl sıcak anlatamam. Yiyecek içecek aldık bindik yolumuza devam ettik. Otobüsteki host-türkçesi muavin :)) tam nonoştu. İyi yarı kilolu ama bi kibar eller kollar nasıl zarif hareket ediyor. Bizim kocaya göz süzmeler, şaka yapmalar. Bana da eğlenecek konu çıktı :) Adam Las Vegası tanıttı yol boyunca, şunu yapın bunu yapın, derken tüm Amerika'da kamuya açık yerlerde (yol,park vs) rahatça içki içebileceğimiz tek yerin Las Vegas olduğunu söylemez mi? Yahu biz de otelin bahçesinde rahat rahat içki içiyoduk, bi Allahın kulu da bizi uyarmadı. Meğersem önümüzden polis geçse bizi tutuklayıp içeri atabilirmiş :) O zaman seyredin eğlenceyi, daha da benden haber alamazdınız 3-5 ay :))

Neyse, sonunda ulaştık canım Vegasıma :) Adamlar harbiden çölün ortasına vaha yapmışlar. Nasıl görkemli yapılar, nasıl bir güzellik anlatamam. Meğerse gece çok daha şahane oluyormuş, her taraf ışıl ışıl. Hafta içi oteller çok ucuz, demiştim ya bir gün önce geldik diye, hemen internetten 33 dolara merkezi güzel bir otelde iyi bir oda ayarladım. Gittik yerleştik. Tabi ne de olsa 5 saat otobüs yolculuğu yapmışız, yol yorgunuzyuz. Dedik ki bugün öğleden sonra otelde takılırız, akşama da dışarı çıkarız. Ben masa oyunlarından anlamam anca kollu makinelerde takılabilirim. Ama koca bey tam bir canavar, ne de olsa 4 sene Kıbrıs'ta okumuş, kumara bir aşinalığı var :) İndik aşağı, ben bööle dolanıyorum, 5 dolarla falan 1-2 saat oynadım ay sıkıldım içime fenalık geldi. Koca da masanın birine oturmuş kalkmıyo sinir etti beni, kalk diyorum burada birbirimize bulaşmayalım daha birsürü gün var gezeriz falan diyo. Böyle 1 saat daha geçti ben artık çok kızım, birbirimize birkaç laf ettik ben sinirden köpürüyorum ama, gittim bir makineye oturdum, baktım görüş hizamda bana bakıyor, göremesin diye yan makineye kaydım. Boş boş oturup makineyi meşgul etmiyim diye 1 dolar koydum, yanlışlıkla maksi bet'e (yani en yüksek bahis) basmışım, bir doların tümüyle oynamışım böle garip garip ışıklar yanmaya başladı, sinirliyim ya noluyo be diye makineye kızıyorum, birden rakamlar artmaya başladı bitmiyo 2 dakika falan sürdü heralde, 1 dolar tek basmada 123 dolar oldu:))) Bende sinir filan kalmadı, kocacııım bak hele diyip kazandığım paraları gösterdim barıştık :))

Ama ilk başta kazanmak benim için kötü oldu, yavaş yavaş bahisleri arttırmaya başladım aldım verdim ayrılırken 200 usd zararım vardı :))) Ay ne manyak insanlar var, yaşlı yaşlı teyzeler sapık gibi gözünü ayırmadan oynuyor. Benim de bu kumar işine biraz zaafım var, biliyorum. Koca bey de bak işte sen de bunlara benziycen ilerde diye benle dalga geçiyo:)

Böle her gün kumar, her gün gezme derken rüya gibi vakit geçirdik. Oteller birbirine alttan monorail (metro gibi bişey) ile bağlı, öyle sıcakta sürünmeye gerek yok ama ben yapıları dıştan göreyim diye bayağı bir gezdim. Hatta koca beyin ayağı tekleyince onu otelde bıraktım kendim gezdim:) Oteller insanları çekmek için türlü türlü atraksiyon yapıyor, mesela Treasure Island otelinde havuzda korsan gösterisi vardı. Kocaman 2 gemi hareket ediyor, birinde erkekler birinde kızlar var, korsan bunlar. Ama hepsi de fıstık gibi mini şortlar büstiyerler dans ederekten savaşıyorlar:) Sözde biri diğerinin gemisini ele geçiriyor :) Belagio Otelde su gösterisi var, rengarenk ışıklar, müzik eşliğinde çok şahane bir görsel şölen sunuyor. Güzel bir fıskiye sistemi anlayacağınız. Bizim burda Belekteki Rixos Primium'da da var.(yani 2 sene önce vardı) Bir de yanardağ gösterisi var, su ve ışıklandırma bir de alevlerle tam önünüzde yanardağ patlayıp lavlar akıyormuş gibi gözüküyor. Öle basit değil yani, patlamalar filan oluyor ve sıcak yüzünüze vuruyor. Etkileyici bir gösteri, benim çok hoşuma gitti.

Şimdi gelelim şaşırdıklarıma. Yol kenarında (en lüks yerlere, ara sokak değil yani) gece gündüz demeden garip meksikalı tipler var. Üzerlerindeki tişortlerde kadın bulunur, 24 saat kolay ulaşım filan yazıyor. Ellerinde broşürler herkese uzatıyorlar, çıplak kadın resimleri. Alenen fuhuş ilanı yani. Sayıları da çok fazla. Bu arada başımıza iş gelse nolurdu bilmiyorum, çevrede hiç polis görmedim.

İkincisi tüm Amerikada bardağın tamamına yakınına buz koyma hastalığı var. Bi kola istiyosun ağzına kadar buz, iki çekmede bitiyo:) Gerçi kolalar genelde refil yani istediğin kadar doldurabiliyorsun. İçecekler zaten soğuk, ben buz koymayın dedikçe onlar şaşırmaya başladı bu sefer :) Dışarısı anormal sıcak kabul ediyorum ama bukadarı da fazla yani, buzlu su satıyorlar pet şişe, çok susamıştım aldım, yemin ederim 2 yudum aldım su bitti, pet şişeyi de dondurmuşlar, kafayı yiyodum:)

Alışveriş yapmadan olmaz tabiki, bir outlete gittik, çok ucuz, mesela kendime 22 dolara çok güzel bir puma spor ayakkabı aldım. En çok bebeğime güzel ciciler aldım, spor ayakkabılar elbiseler. Ama biz Türklerdeki büyük alma hastalığı ben de ziyadesiyle mevcut, kocaman şeyler almışım farkında olmadan, seneye giyecek inşallah :) Bir de kendime iphone3gs aldım, kocam kıskandı resmen, sonra gittik ona da aldık:)

Bir günlüğüne araba kiraladık, Hoover Dam diye bir baraj var, orayı görmeye gittik, ay adamlar bir baraj yapmış inanılmaz. Gezelim diye bilet aldım, barajın dibine indirdiler, basınç değişikliğinden mahfolduk. Çıktık, sersem gibiyiz. Grand Kanyona gidemedik, vakit yetmedi, biz de Meade Lake'e gittik. Çok güzel bir göl ve çevresinde yerleşim yerleri. Millet teknesini almış, herkeste bir köpek hayatlarını yaşıyor. Bizim koca çok özendi, herkes limanda birbiriyle arkadaş sakin sessiz bir hayat. İskelede yürürken bir baktım kocaman kocaman somonlar ama ne miktarını ne büyüklüğünü anlatabilirim o yüzden gösteriyim size..




Benim karnım zaten aç, balıkları görünce resmen ağzım sulandı, ne güzel yerim ben bunları bee diye yalanırken koca bey şaşkınlıkla bana bakıyordu :) Cidden canlı hayvanlara bakarken ağzı sulanan benden başkası var mıdır acaba???

Otele pestili çıkmış bir şekilde döndük. Çok meşhur bir gösteri için rezervasyon yaptırmıştım ama biletleri almaya yetişemedik, bir tek ona üzülüyorum.

Gitmişken sergileri gezmemek olmaz, akvaryum, titanik ve bodies sergilerini gezdik. Akvaryum-shark reef dedikleri sergi şahaneydi. Çeşit çeşit balıklar, deniz canlıları, köpek balıkları inanılmaz devasa akvaryumlar. Washington'da da gittim valla beş para etmez, bizim Ankara'daki hayvanat bahçesinin akvaryumu bile ordakinden daha güzel. (Singapur'da da gitmiştim oradaki de şahane bu arada.)


İkinci sergi Titanic, etkileyici ama çok da şart değil. Titanikten kurtarılan gerçek eşyalar var. Yaşam hikayeleri anlatılıyor ölenlerin. Hani olmazsa olmaz değil, görülebilir.

Üçüncüsü ise çoook ilginç, muhteşem bence. Bodies, insanların her parçasını kesmişler, önden yandan ortadan, her türlü iç organ, damar sistemi, kas-kemik sistemi.. Hem korkunç hem ilginç. İstanbul'a gelen sergi gibi değil sanki, daha farklı (onu görmedim ama, televizyonda izledim birazcık). Eğer yolunuz düşerse ve korkmazsanız mutlaka ama mutlaka gidin.

Sonuç olarak ben kaybettiğim 200 usd için yanıyorum, kocanın kaybettiği miktarı bilmiyorum korktuğu için benden saklıyor olabilir ama o çok mutlu, değdi vallahi çok eğlendim diyo. Birsürü giysi aldım, gezdim gördüm, sıkıntılarımı unuttum, bebeğimi özledim. Nihayet cumartesi bindiğimiz uçaktan pazar akşamı indik, memleketimize geldik.

Geldik de macera bitti mi? HAYIIIIR :) Arkası yarın :)))

12 Ağustos 2010 Perşembe

Amerika'yı fethettim :) (İkinci Bölüm)

Ohh negüzel gezdik tozduk yedik içtik, şimdi çocuklar gibi eğlenelim Los Angeles, Disneyland, Universal Stüdyoları'nı gezelim diyerekten düştük yollara... Aktarmalarla birlikte 7 saat civarı bir uçak yolculuğu daha yaptık. Ben aslında yolculuğun en eğlenceli kısmının bu olacağını düşünüyordum. Ama içimde otel ile ilgili kuşkular da vardı. İlk kısımda belirtmiştim, kullandığım sistemde otelin adını görmeden seçip parayı ödüyorsunuz diye. Ben gene kendimi şanslı zannederken meğersem bölgeyi uzak seçmişim. Yani sistem güzel lakin benim hatamdan dolayı fena olmayan ama uzak bir otel denk geldik. Bu nedenle şüpheliydim nası ulaşıcaz diye, en kötü ihtimalle biraz fazla taksi parası öderiz filan diye düşünüyordum. Havaalanından taksiye bindik, taksici Koreliymiş, biz de Türküz ya bizi çok sevdi sohbet falan etti, otele bırakırken de gece dışarı çıkmamamızı sıkı sıkı tembihledi. Bööle daha otele adım atmadan panikledik. Otele bir gittik, aklıma gelen ilk şey "Allahım biz nerelere düştük" demek oldu. Otel güzel, ama çevresi korkunç ötesi. Hani televizyonda Crime Investigation- Suç Dosyası gibi bir program var, denk geleniniz olduysa Los Angeles bölgesindeki meksikalı-zenci çetelerden bahsediyor, sanırsam orada bahsedilen yerlere çok yakındık:) Koca bey sigara su yiyecek bişeyler almaya yakın bir markete gitti.Döndüğünde canı çok sıkılmıştı, benim için farketmez ama yanımda sen varsın gece burda dışarı çıkmıycaz bilesin dedi. Yolun kenarında öbek öbek oturmuşlar, nasıl bakıyorlar. Benim başımdan aşağı kaynar sular döküldü, kendimi suçluyorum adam gibi rezervasyon yaptıramadım diye. Allahtan Otel güzel ve emniyetliydi. İlk gün Universal Studyo-Los Angeles turu vardı. Sabahın 8inde bizi almaya geleceklerdi, otelin önünde 10 dakika kadar falan bekledik, o saatte bile her tarafta öbek öbek üçerli dörderli garip tipler vardı ve bişey de yapmıyorlardı öyle oturuyorlar ya da ayakta duruyorlar. Benim moral sıfır oldu tabi.

Neyse bizi almaya geldiler. Universal stüdyonun özel bir bileti var, neredeyse normal biletin iki katı fiyata sahip ama sıra beklemiyorsunuz, her atraksiyona ilk binme hakkına sahipsiniz ayrı kapılar var filan. Universal Stüdyo ne menem bişeydir diye sorarsanız çok eğlenceli bir yer, acaip güzel şovlar ve eğlenceler var. Hayatta görülmesi gereken yerlerden biri. Allahtan o biletten almışım, bir gittik nasıl kalabalık nasıl kalabalık anlatamam. Güneş, sıcak felaket. Sıralar göz alabildiğine uzanıyor :) Koca bey önce algılayamadı durumu, napıyo bunlar diye, öyle bir kalabalık yığını var ki, sıra olabileceğini dahi düşünemiyo, konser filan mı var diyo bana:) Neyse biz aldık bu VIP geçiş kartlarımızı, her şeye kalabalıkların yanından geçip biniyoruz. Bekleme süresi yok gibi bişey. Millet bize ve bizim gibilere öldürecek gibi bakıyor. Önce koca bey utandı, nası geçicez milletin yanından diye tırstı. Ayıp olurmuş:)) Sonra bir alıştı pir alıştı, gerine gerine geçiyo:) Zaten çok uzun yürüyemiyor (ayağında sorun var topuk dikeni gibi bişey heralde sabahları bir süre ciddi ciddi topallıyor), bi de demez mi "ben bu kuyruklara asla giremem ayakta durmam mümkün değil" Ama bizim bu bölgedeki son iki günümüz Disneyland'de geçecek, orada böyle bir sistem yok ve sırada beklemek zorundayız. Ben biliyorum kocamı, beklemem diyorsa beklemez sırada, benim de burnumdan getirir. Hele bir yarın olsun dedim içimden, o zaman kavgaya tutuşuruz:) VIP kart olduğu halde tüm showlara ucu ucuna yetiştik, turun dönme saatinde hepsi bitmişti.

Akşam ise Los Angeles turu yaptık. Anam hertarafta (her kaldırımda) şu meşhur yıldızlar var. Ben başladım bu adamı çok severim bunun yıldızıyla (kendisini bulamıyoz ya kaldırımda yer alan yıldızla idarede edicez artık) çek beni diyip yerlere yatmaya, iki adım atıyorum bir başka çok meşhur sinema oyuncusunun yıldızı, haydaaa yat yere bununlada çekinmem lazım diye diye yaklaşık 15 kere yattım kalktım:) En sonunda koca bey cırladı yeter artık daha da çekmiyorum diyip resti çekti. Bu Los Angeleste ne kadar güzel kadın var yahu, hepsi toplaşmış defilede gibi gezip duruyorlar. Koca bey başladı, bi bizim kaldığımız yere bak, bi bunlara. Bi de beni sinir etmek için off of diye iç çekiyo :)

Amerikan kadınlarına dair bir tespitte daha bulundum; bunların ayak tırnakları çok bakımlı, her tarafta manikür-pedikür salonu var ve tıklım tıklım dolu. El tırnaklarını çok sallamıyorlar ama ayak tırnaklarına çok hassaslar. Hiç böyle ojesiz açık ayakkabı giyen görmedim. Neyse, 3 saat sonra filan ucube otelimize geri döndük. Çok yorulmuştuk zaten yakında da bar tarzı bir yer yoktu, olsa da çıkamazdık zaten, otelin bahçesinde aldığımız biraları içtik. Bu arada otelin barı da yok :) Olsa zaten bahçede sürtmezdik.

Ertesi gün taksiyle (taksi paraları da fena kaçtı bu arada bana) Disneyland'e gittik. Ve şok şok şooook, aldığım biletler çalışmadı, internetten 225 usd ödeyerek satın almıştım. İşte bukadar moral bozukluğundan sonra başladım çocuk gibi ağlamaya. Evet evet koca kadın Disneylandin önünde çocuk gibi ağladım. Sinirlerim oynadı, dolandırıldığımı zannettim. (Gerçi dolandırılmamışım, sadece bir aksaklık olmuş, paramı iade ettiler, isterseniz yeni bilet gönderelim de dediler ama ben istemedim) Otel de kötüydü zaten biran önce oradan ayrılmak istedim. Kocanın da canına minnet ben ayakta duramazdım zaten isabet olmuş dedi.Ama bi yandan da beni teselli ediyo, istersen hemen yeni bilet alalım sen bin ben seni beklerim falan diyo. Allahtan bi de o üstüme gelmedi, destek oldu yoksa iyice kafayı yemiştim. Hemen gerekli ayarlamaları yaptık koca beyle, ancak ertesi sabah Las Vegas'a doğru yola çıkabildik otobüsle.O gece de orda kalmak zorundaydık ama otele dönmedik hemen, merkezi alanda kaldığımız için otele gidene kadar çok güzel eğlendik, çok şahane yermiş yani orası ama benim kelekliğim yüzünden burnumuzdan geldi işte. Sadece o kısmı 1 gün kısaltıp Las Vegas'a eklemiş olduk.

Las Vegas'ın detayları ise arkası yarında :))

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Hayırlı Ramazanlar

Bu arada herkesin Ramazan ayı hayırlı olsun. Hamilelik emzirme derken iki yıldır oruç tutmamıştım, bu sefer tutmaya başladım, tutabildiğim kadar tutucam. Ama çoook acıktım, çoook susadım :) Bu akşam kaynanoşa iftara davetliyiz. Biz yokken bebeğime çok güzel bakmışlar, gerçi bu akşam lafı çakacak gene "çok uzun bıraktınız ne gerek vardı bırakmayın" diye. Ben de diyemiycem ki senin oğlun peşime takıldı, ben 1 hafta gidip gelicektim, o da takılıp las vegasa gidelim diyince işler uzadı. Ama iyiki gelmiş, onsuz hiçbiryeri doğru düzgün gezemezdim, bana da çok destek oldu. Hem karı-koca gerçekten çok ihtiyacımız vardı biraz yalnız kalmaya. İkinci balayı oldu resmen:)

Sonuç olarak Allah bu mübarek ayda tüm duaları kabul eder inşallah...

Not: ACIKTIIIIMMMMM

10 Ağustos 2010 Salı

Amerikayı fethettim :) (Birinci bölüm)

Merhaba arkadaşlar,
Nihayet dönebildim, çok uzuuuun ve yorucu bir tatil oldu. Yavaş yavaş herşeyi yazıcam, yazayım ki birgün sizin de yolunuz oralara düşerse benim yaptığım hataları yapmayın:)

Pazar günü sabahın köründe kalktık, uçak 7.30da olduğundan ve kocamın havaalanına erken gitme saplantısı olduğundan 2 saat önce orada olmamızı sağlayacak bir shuttle ayarladım. Hani şu seyehate yönelik kredi kartları tarafından belli bir ücret karşılığı istediğiniz saatte evden alınıyorsunuz ya, işte ondan. Neyse, biz daha karga b.kunu yemeden havaalanında olduk. Koca bey söylenmeye başlamıştı, vay senin bu iş seyehatin nerden çıktı, çok uzun 15 saat yol nasıl çekilir bıdı bıdı... söylemlerinden sonra uçağa bindik, İstanbul aktarmalı, daha sonra da Şikago, ordan Washington. 3 uçak değiştirdik yani, toplamda da 23 saat sürdü. Ama olan bana oldu, ben zaten 72 kiloluk irikıyım bir hatunum, kocam da pehlivan misali kocaman bişey. Bize uçak dar geldi, itişe kakışa geldik resmen. Bi de benim alanıma yaylıyo, dipdibe fenalıklar geçirdim.

Neyse,yapış yapış bir yolculuktan sonra indik uçaktan. Ey Washington, sen ne güzel, ne düzenli bir şehirsin. Otele ulaşmak kolay oldu,metro otobüs hallettik. Kaldığımız otel çok merkezi bir yerde lüks bir oteldi. Üstelik de fiyatı bayağı uygun oldu. Bunu da açıklamak istiyorum çünkü gezimizin birsonraki durağında bu sistem yüzünden kafayı yiyecektim. Amerikada gezi siteleri var, internet üzerinden herşeyi halledebiliyorsunuz. Öncelikle kalacağınız bölgeyi seçiyorsunuz, otelin yıldızını ve genel yorumlara,fiyata bakarak ve şansınıza da güvenerek otelin ismini görmeden o otel seçip parasını ödüyorsunuz. Yani oteli seçip rezervasyonu onayladığınız anda para hesaptan çekiliyor ve o anda otelin adını öğreniyorsunuz. Bu nedenle de fiyatlar çok uygun olabiliyor. Netekim ben neredeyse yarı fiyatına kaldım. En kötü tarafı da iade veya değişiklik yapamıyor olmanız. Şimdi bunu neden açıkladım, onu da yazımızın ikinci bölümünde anlayacaksınız :)

Şahane merkezi bir otel, bizim keyfimiz gayet yerinde, ben eğitim nedeniyle sabah çıkıp akşam otele dönüyorum, koca bey kendi başına geziyor. Eğitim de eğitim ama, valla çok güzeldi, hem konu ilgi çekici hem de ilgi ikram süper, çok da sıkmadılar. Sabah kahvaltı, öğleden sonra snack dedikleri hergün değişen bir çeşit ikram, çay kahve kola meyvesuyu gani gani, çeşit çeşit, iç içebildiğin kadar. Söylemeden geçemeyeceğim, bi gün ders esnasında kapı çalındı, adamın biri elinde kovalarla girdi, dedim herlade temizlik yapacak ::) meğerse adam buzlu kovalar içerisinde dondurma getirmiş. :) şimdi bunu niye anlatıyorum, hiç mi dondurma yemedik hayatımızda :) Adamların kendilerini tanıtmak, katılımcıları memnun etmek için yapmadıkları şey kalmadı. Ödenek de ayırmışlar, her türlü konforu sağlamışlar. Bir de bizi düşündüm, kendi kurumumu, bize verdikleri değeri, çalışan memnuniyetini... Kıyas götürmüyor maalesef. Zaten adamlar kendi çalışanlarına da süper lüks imkanlar sağlamışlar, kıskana kıskana bi hal oldum :)

Değinmek istediğim birbaşka konu daha var, insanları gözlemledim. Bu Amerikalılar hakikaten soğuk mevhumu olmayan insanlar. Tamam dışarısı yanıyor ama neden klimayı en soğuk ayarda çalıştırıp buz gibi yerde oturuyosunuz. Valla bir ara soğuktan ölecem zannettim, Allahtan yanımda bir hırka vardı da durumu kurtardım. Onlar bana uzaylı muamelesi yaptı bu yüzden ama olsun :) Bi de bu parmak arası terliklerde ne buluyorlar onu anlamadım, millet takım elbisesinin altına, kotun altına gezmede resmi yerlerde hep bunu giyiyor. Benim de var ama deniz kenarında filan kısa süreli kullanılacak yerlerde giyiyorum, onda bile hemen parmaklarımın arası yara oluyor, acıyor. Bunlar saatlerce gezebildikleri gibi, kendi el kadar bebelerine de bundan giydiriyorlar. Ha bi de yaz kış giyiyorlar:) 3 sene önceki seyehatim kışa denk gelmişti, ben üzerimde palto olmasına karşın soğuktan gebermek üzereyken bunlar parmak arası terlik giyiyordu. Anlamadım, anlamak da istemiyorum :)

Eğitimden kendime de pay çıkardım, ingilizcem çok gerilemiş, çok moralim bozuldu, hiç zorlanmazdım şimdi ciddi ciddi konuşurken zorlanıyorum. İşler yığılmış ben yokken, hafifleteyim biraz da artık her gün 1 saat kadar ingilizce çalışmaya başlıycam.

Şimdi geliyoruz yolculuğumuzun ikinci ayağına. Bu kısım biraz kabusvari geçti. Washingtondan uçakla Los Angeles bölgesine geçtik. Ama arkası yarıınnnnn :)))

23 Temmuz 2010 Cuma

Gitmeden Hemen Önce

Bu pazar yola çıkıyorum. Bebeğimden 5 gündür ayrıyım ve onu çok özledim. Bir kere telefonda konuşmaya çalıştım sesimi duyar dutmaz hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, gece uyanıp uyanıp ağlamış. Ben de onu dönene kadar aramamaya karar verdim. İnşallah yanlış karar vermemişimdir yani tamamen terkedildiğini düşünmez. babaannesi dedesi bakıcısı elbirliğiyle onu oyalamaya çalışıyorlarmış. Bilmiyorum nasıl olacak bu ayrılık. Bi de bana vicdan yaptırıyor sevgili koca, keşke görevi kabul etmeseymişim de bilmemne. Ama napayım oldu bi kere...

Son hazırlıklarımı yapıyorum, umarım hiçbir aksilik çıkmaz.

Sevgiyle kalın...

13 Temmuz 2010 Salı

Gidiyorum, hemen dönücem

Bir önceki postta kocacık (bakınız kocacık diyorum gene güzel bişey yaptı:))ile yaptığımız haşin tartışmayı anlatmıştım. Onu mecbur kalmadıkça aramadım 4-5 gün kadar, sonra da çok az aradım öölesine konuştum. Çok koymuş sanırsam kendisine, senin derdin ne beni sevmiyor musun niye aramıyorsun vs gönlümü almaya çalıştı, alamayınca gene hır çıkarmaya çalıştı ama yemedim tabiki bu numaraları. Mesafeli duruşuma bugüne kadar devam ediyordum. Ama az önce işyerime kocaman bir buket kırmızı gül göndermiş. Yarın bizim evlilik yıldönümümüz, yarın bir aksilik olur diye bugünden yollamış :)) Ben de napim yelkenleri suya indirdim, aradım işveli cilveli konuştum, o da biz geliyoruz diye market alışverişine çıkmış, sana sevdiğin müsliden alıcaktım onu arıyodum dedi(daha önce böyle bişey ne söyledi ne yaptı), ben tabi iyice eridim. Çiçekten çok bu hoşuma gitti. Koce beyden kocacık'a terfi etti gene:))

Bebeğimi bırakmak için yarın Bodruma gidiyorum. Ordaki yazlık maalesef yanmadı, yıkılmadı mecburen gidicem:) Pazartesi sabah da ilk uçakla dönüyorum. Bu sefer 4 gün kadar tamamen özgürüm ne bebek ne koca olacak...

Bir sonraki hafta sonu ise ver elini Amerika. Çok şahane bir program yaptım. 1 hafta iş için gidiyorum ama ertesi hafta çılgınca eğleniciiiz :) Washington, Los Angeles, Disneyland, Universal Stüdyoları, Las Vegas... Biraz tuzluya patladı ama napim bidaha gidemem heralde. Böylece hayatımda ölmeden önce yapmak istedikleriminin bir kısmını daha gerçekleştirmiş olucam. Şimdiden heyecanı sardı...

Ama öncelikle bakalım Bodrum tatili nasıl geçecek??

1 Temmuz 2010 Perşembe

Koca Bodrum'da, ben eski yerimde..

Ya ben neden böyle bir kocayla evlendim, neden serbest meslek sahibi birini seçtim, ben kafamı nerelere vurayım. Ailesinin yazlığı var Bodrumda, basıp basıp gidiyo. Ben gitmek istemiyorum Allahın dağına, böyle gel gel diye asılması yüzünden azıcık sempatim varsa bile onu da kaybettim. Neymiş çocukluğundan beri orada büyümüşmüş de çok seviyomuş da huzur buluyomuş da bilmemne. Ben izin alamıyorum çok yoğun bir işim var, öğretmen değilim ki 3 ay tatilim olsun bi sağa bi sola gideyim. Ama koca bey sağolsun hiçbirşeyinden geri kalmıyor. Az önce telefonda fırçaladım, o da benden üstün çıktı. Napiyim izin alamıyosan Ankara'da mı oturayım diyo. Ne halin varsa gör, seni aramıyorum bundan sonra dedim. Vallaha da aramıycam, gerekirse 10 gün konuşmam, nasıl kinleniyorum anlatamam. Ben resmen yanlız başıma çocuk büyütüyorum. Hoş varlığı yardım namına bişey katmıyo ama tatilde olması da koyuyo.

Demin de telefonda, ben sizin gelişinizi dört gözle bekliyorum sen bana birsürü laf ediyorsun, moralimi bozdun, ben burda bişey yapmıyorum, sitemizi zaten biliyorsun herkes de beni tanır burda büyüdüm kötü bişey istesem de yapamam, bana güven huysuzluk yapma bıdı bıdı. laf ediyo. Ya anlatamıyorum, benim derdim onu kıskanmak değil. Kıskanmıyorum ve güveniyorum (hoş hiçkimseye güvenmiycen bu devirde ya neyse) ama benim sorunum bizi bırakıp gitmiş olması. Adama bak ya tatile karısını çocuğunu bırakıp gidebiliyo. Hoş çocuğu ben göndermedim, Temmuz sonu toplantım var Amerikaya gidicez iki hafta, zaten 20 gün bebek orda kalacak anadan babadan uzak, bi ekstra 20 gün daha uzak kalmasın istedim. İyi de yaptım. 2 hafta sonra götürüp dönücem hatfa sonu.

İnşallah oradaki yazlık yanar yıkılır kül olur da Bodrum belasından sonsuza kadar kurtulurum... (bunu da cidden diliyorum)

16 Haziran 2010 Çarşamba

Sabah süprizi

Dün akşam babam bir iş için yazlıktan Ankaraya geldi, akşam yemeğinde tabiki bizdeydi. Gece kızım dedesini bırakmak istemeyince bizde kaldı, halbuki annemlerin evi arabayla 5 dakika mesafede, daha önce hiç bizde kalmayan babam da torununun uğruna kabul etti:) Sabah erken gitmesi gerekiyordu. Ben saatimi 7ye kurdum. Saat 7.15te kocacık uyandırdı beni. (Kocacık dediğim zaman mutlaka güzel bişey yapmıştır, anlatmaya başlıyorum:)) Erkenden uyanmış, sofrayı hazırlamış, peynirli omlet yapmış, hazırladığım köfteleri kızartmış, çayı demlemiş, hazır sofraya beni uyandırdı. Bi kalktım, babam giyinmiş kuşanmış salonda oturuyo, eyvah dedim ben nası yetiştircem kahvaltıyı adamı da geç bıraktım. Sonraaa, mutfağı bi gördüm, kocacık kasım kasım kasılıyo nasıl olmuş diye:) Babam da neler düşünmüştür, bizim kız yatıyo, kocası sofra hazırlıyo. Ama valla çook istisnai bir durum, damat ya, hürmet gösteriyo. Aferin ama, ummadık taş baş yarar misali çok şaşırttı beni. Sonra babamı hemen eve bıraktı geri döndü, saat 8de evdeydi yani. Ben de o sırada işe gitmek için hazırlanmıştım. Bebek de uyumaya devam ediyordu. Biz de karı koca yorum yaparak sabah haberlerini izledik, sohbet ettik. Ya düşündüm de ne zamandır böyle bişey olmamıştı. Hep ben kızın peşinde koşuyorum, o nedenle hafta içi kahvaltı hazırlamaya hazırlasam da yemeye fırsatım olmuyor. Kocacık da bi şekilde kendi başının çaresine bakıyor. Ama bu sabah çok güzeldi, özel birşey olmamasına rağmen çok mutlu oldum. Bazen herkesin yaşadığı normal sabahlar çalışan çocuklu kadınlar için çok büyük bir lüks oluyor.

Herneyse, mutluyuz muhabbetliyiz...:)

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bugün Benim Doğum Günüm!!

30 oldum tam 30... Seneler ne çabuk geçiyor, 30 yaşındayken nerede olurum diye düşünmemiştim hiç. Ama hayatın bana getirdiklerinden çok memnunum. 19 aylık dünyalar güzeli bir kızım var. Doğum günü hediyesini verdi bana, dün gece 11de yattı sabah 8.10'da kalktı, anneciğine güzel bir uyku hediye etti:) Ben de sabah işe geç kalma pahasına yarım saat onunla oynadım mıncıkladım öptüm yedim bitirdim :)

30 yaşında 70 kilo evli çocuklu çalışan bir kadınım. İşte ben buyum. Hepinizi öpüyorum :))

31 Mayıs 2010 Pazartesi

ALLAH BELANI VERE İSRAİLL!!!

Ne diyim herkes olanları görüyor...

25 Mayıs 2010 Salı

Bebeğim olmadan 1 hafta...

19 Mayıs tatilini 2 gün birleştirip bebeğimle birlikte annemlerin yazlığına gittim, hafta sonuyla birlikte 5 gün tatil yaparak dinlendim. Dönüşte bebeğimi anneme bıraktığım. Biraz değişiklik olsun diye düşünüm. Ama bebeğimi ÇOOOK ÖZLEDİM :( Hergün bilmemkaç posta konuşuyoruz. Yeni yeni şeyler öğrenmiş, sürekli dışarıda geziyormuş, günde 2 kere çocuk bahçesine, sonra denize alışverişe gidiyorlarmış. Artık kendi kendine kaydıraktan kayabiliyormuş. Bütün tatil sitesinin sevgilisi olmuş. yaklaşık 1 hafta daha orada kalacak. En büyük endişem beni araması ağlamasıydı ama çok şükür hiç aramamış ve çok mutluymuş. Hoş beni sallamamasına biraz içerledim ama neyse:) Bebeğim için en iyisi neyse benim için de en iyisi odur. Bende bu arada özgürlüğümü ilan ettim, özellikle spora fena sardım:) En sonunda 70i kırdım:) Hatta bir ara 68,5 olmuştum ama koca beyle kavuşunca yemekler de arttı, şu an 69,5 um. Olsun, buna da şükür.

Bu kadar yalnız geçirdiğim vakitten sonra şunun farkına vardım, bebeğim olmadan herşey boş, yapacak birşey bulamıyorum artık. Eve erken getirip de hapis gibi tıkmak da istemiyorum. Zaten gelip seni alayım mı dediğimde (bilinçli mi değil mi emin değilim) ı ıhh diyor :) Ama ben onsuz çok yalnızımmmmm :(

11 Mayıs 2010 Salı

Akıllı beni bulmaz ki...

Sabah sabah çıktım yola işe geliyorum. Gayet lay lay lom erken de çıkmışım işe de geç kalmıycam, oh ne güzel güne başladım derken başıma gelene bak. Kavşağa yaklaştım kırmızı ışık var durdum. Adamın biri de kenardan arabasına bindi, işaret falan yok ama, çıkacağını anlamam mümkün değil. Işık yandı hareket ettim, bu salak fırladı kırdı önüme, fren yaptım çarpmak üzereyken zor durdum, bastım kornaya adam da özür diledi gitti yoluna. Sonra diğer kırmızı ışıkta arkadan bir adam koşarak geliyo, cama vurmaya başladı, açtım noluyo dedim anlamadım bile, yok ben yolun ortasında durmuşum adama yol vermişim, bu dolmuşçu da ani fren yapmış yolculardan birinin burnu kırılmış. Kavşaktan çıkarken durulur muymuş,terbiyesizler bilmemne bas bas bağırıyo bana. Ben şok oldum ama, algılayamadım, bu bana bağırdı bağırdı gitti. Sonra bende jeton düştü, Allahın işi trafikte yanıma denk geldi, çektim el frenini yaktım dörtlüleri, dolmuşçuya bastım fırçayı, sen kimsin bana bağırıyosun terbiyesiz, sen benim niye durduğumu biliyo musun laf etme hakkını nerden buluyosun, adamın burnu kırıldıysa senin suçun bir dünya laf saydım bar bar bağırıyorum ama dellendim yani. Yolcunun biri hanımefendi yaralı var dolmuşta ani durdunuz dedi, ona da beyefendi siz gördünüz mü benim neden durduğumu, önüme araç çıktı bu sizin soförün suçu diye ona efendice açıkladım. Sonra plakasını aldım, adam dayı dayı konuşuyo al bakalım napıcaksın bas yoluna, ben de aldım zaten merak etme hesaplaşıcaz dedim. Ama benim sinirlerim bozuldu, ulan sen kimsin bana anam babam bağırmıyo.

Kocamı görüldüğü üzere çok eleştiririm ama bu dünyada başıma ne iş gelirse gelsin onun çözeceğini ve beni koruyacağını adım gibi bilirim. Zaten bu yönüne aşık olmuştum, beni herşeyden ve herkesten korur, seni ancak ben üzebilirim başka kimseye müsade etmem der:))) Aradım durumu anlattım ama anlatırken sesim titredi ağlar gibi oldum. Nereye şikayet etcem ben bu adamı diye sordum. Benden adamın plakasını aldı sen bişey yapma dedi. Yarım saat içinde bu dolmuşçuyu buldurdu, adama özür diletti. İstersen seni de arattırayım dedi ben istemedim. Adam da özür dilemiş, yolcuların tepkisinden korktuğu için suçu bana atmak istemiş, panik olmuş, aslında öyle dolmuşçulardan değilmiş, çok efendiymiş.. beni de söylemiş, yenge hanım da çok bağırdı demiş. Benden orda da özür dilemiş, yolunuza gidin demiş. Bu kısmı yalan tabi, bana bas git yoluna demese, al plakayı napıcaksan yap demese, özür dilese ben zaten uzatmam. Neyse, kocacığım da bidaha arabadan inme ben hallederim herşeyi, plakayı al yeter diyo, gülüyo bana, kabadayı karıcım diye. Cidden ben tırsarım bu tiplerden ama gelenler gelmiş demekki kan beynime sıçramış ki dolmuşçunun önünü kesip laf saydırabildim:))

Canım kocacım, bazen çok kabalaşıyosun, düşüncesizleşiyosun seni odunla dövmek istiyorum ama bugün iyiki sana sahibim diyorum :) Pazar günü ile bugün arasında sana olan hislerim 180 derece değişti. Sen tabi bu satırları okumuyosun ama okusaydın seni çok sevdiğimi ve ara sıra aptalca davranışların olmasa gül gibi geçinip gideceğimizi anlardın.

Eveet, önümüze bakalım, kimseye bulaşmayalım:)

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Anneler Günü kabusum

Bu benim anne olarak kutladığım ikinci anneler günüydü. Çok mutlu geçeceğini düşünüyordum ama resmen herşey rezil oldu. Neden??? Tabiki sevgili kocacığım yüzünden. Ben zannediyorum ki bana kahvaltı hazırlayacak yahut akşam yemeğine götürecek. Ailece gezicez filan. Sabah zaten bi asabi kalktı. Ters ters konuşuyo, saçma sapan kaprisler yapıyo. Neyse uyma şuna dedim kendi kendime, istediği kahvaltıyı hazırladım. Bizim kızın da huysuzlanacağı tuttu, mızmızlanıyo, sağa sola tırmanmaya çalışıyo, bi de kızıma laf etti, ne b.ktan bir sabah yaşıyorum bilmemne, sonunda tepem attı, kavga ettik. Benim anneliğimi, ev kadınlığımı, yemeklerimi aklınıza gelebilecek herşeyimi eleştirdi. Yok ne anneler varmış, çocuklarını süsleyip püsleyip dışarı çıkartıyomuş, bizim kız fakir çocukları gibi geziyormuş. Anan önlük takmayıp peşinden koşturarak yemek yedirmeye çalıştığı için yeni aldığım herşey leke içinde ve bi türlü çıkmıyor dedim, vay anneme laf ediyosun. Sonra evde yemek yapmadığım için hep dışarda yemek yiyomuş. Hadi ordan külahıma anlat dedim, anca sen dışarda gez dolaş, et ye, bak dolapta semizotu var yesene taze yaptım dedim. Yok, o bişeye benzemiyodur yemek yapmayı da beceremiyosun dedi. Ev de pislik içindeymiş. EEE sen hiçbişeyin ucundan tutmazsan ben akşam 6.30dan sonra yemek mi yapayım evi mi temizleyeyim, çocuğumla mı oynayayım dedim. Ayrıca sen git köylü kızı al, o senin istediğin herşeyi yapar, ben paramla kadın tutuyorum, sana da muhtaç değilim dedim. Son olarak da beğenmiyorsan kapı orda diye höykürdüm. Vay sen beni kovuyo musun? diye bi kavga gürültü. Küstüm tabi ben, konuşmuyorum. Öğleden sonra annesine gidecektik, bunu aldı bir telaş. Önce gitmiyorum ne halin varsa gör dedim sonra da korkma annene gidicem hiçbirşey de belli etmiycem dedim. Ay nasıl barışmaya çalışıyo, sen gel ağzıma et, ondan sonra asabiyim sinirlerim bozuk beni affet. Bebeğimiz de hafif kusuyodu zaten. İkimize birden sarılıyo, bak bebeğimiz hasta uzatmayalım, hadi gidip sana hediye alalım vıdı vıdı. Bugün ne seninle konuşmak istiyorum, ne de bişey yapmak. Senden gelecek hayır Allahtan gelsin dedim, küs bir şekilde yola çıktık. Kayınvalidemde bebek iyice hastalandı, hertarafa kustu. Aha dedim kadın şimdi gene karaları bağlayacak, suratı limon satıyo bebek hasta diye. Sanki ben üzülmüyorum, tövbe yarabbim. Neyse, eve getirdim çocuk durmuyo kus allah kus, su içse kustu, en sonunda doktora götürdük akşam 5ten 10.30a kadar hastanedeydik. Bi ilaç verdiler, kusması azaldı, kendine geldi oynamaya falan başladı çok şükür. Ama su su diye inliyo. Doktor da zorlamayın midesi dinlensin dedi. Ben de gece 11 gibi çok aç çocuğum, aç uyumasın diye 120 ml mama yaptım. 1 saat sonra onu da çıkardı. Vay doktorun dediğini yapmadın... Çocuk aç ve su-mama diye ağlıyor. Annelik işte dayanamadım aç yatmasına. Ama kustuğu için bir koz daha vermiş oldum kocama.

Sonuç olarak, 29 yıllık hayatımda 1 kez olsun uçuk çıkarmayan ben, dün gece ilk uçuğumu çıkardım dudağımın kenatında. Baba kız anneler günümü mahfettiniz dedim. Allah beterinden saklasın, kocayla savaşmaya her zaman hazır ve de razıyım da bebeğime bişey olmasına dayanamıyorum.

Ha bir de İstanbul dönüşü ayı gibi olmuştum ve 73e vurmuştum ya, o zamandan beri rejimdeyim ve 3 kilo verdim, 70 oldum gene. Durmak yok yola devam :))

29 Nisan 2010 Perşembe

Döndüm Ben.. :))

Merhabalar, gezdim geldim ferahladım. Yalnız çocukla seyehat çok zormuş onu öğrendim. Bizim küçük cadı geceleri yerini yadırgamayıp uyusaydı ben de daha güzel vakit geçirebilecektim ama buna da şükür.

İlk günden itibaren anlatmaya başlayayım. Kocamın havaalanına uçıştan en az 2 saat önce gitme takıntısı yüzünden hep kavga ederdik. Baktım olmayacak, aldı kedime Ankaa-iç hatlarda lounge'u olan bir krdi kartı, ooh rahat ettim. Gidiyoruz erkenden, yiyip içip oturuyoruz (Herkese tavsiye ederim). Uçağa binene kadar kavga etmedik ya, kendimize hayret ettim. :) Uçakta bizim yavru huysuzluk yapmaya başlayacaktı ki, arka koltukta oturan genç bayan hemen dikkatini dağıttı, oyunlar oynadı, yolculuk tanımadığım bu kadın sayesinde gayet güzel geçti. Gıyabında Allah razı olsun diyorum. İndik, eşimin kuzeni bizi karşıladı. Akşam onun evinde misafir olduk. Allahım eşi bir hazırlanmış, bir yemekler yapmış, yatağımızı yorganımızı havlumuzu zevkli zevkli yerleştirmiş, ev bal dök yala kıvamında, üstelik de 9 aylık bebişi var. Dedim ki kendi kendime, ya Mariposa, sen de kadınım diye geçiniyorsun. Sana gelselerdi nası hepsine yetişirdin. Neyse, bebeklerin ikisi de 7.30da aynı anda uyudu, biz de rahat bir şekilde sohbet ede ede yemeğimizi bitirdik. Aha dedim, bizim kız bugün hiç uyumadı, gece uykusuna dalmıştır şimdi, ben de rahat ederim. Diğer bebek zaten hep gece 8de yatıp sabah 6 civarı kalkıyormuş. (Ben zaten bunu duyunca şok oldum, bu da irdelemem gereken ayrı bir konu, aşağıda detaylı yazıcam:)) Saat 9 oldu, bizim cadı uyandı, veee saat gece 2.30a kadar uyumadı, bi de bağıra bağıra oyun oynadı, kendi kendine konuştu, bizim sinirlerimiz bozuldu tabi. Yan odada diğer bebek uyuyo, onu uyandırmasından korktuk. En sonunda uyudu veee sabah 8de kalktı. Be çocuk ben bile 6 saat uyku ile dayanamıyorum, sen daha bebeksin, ne demeye hortluyorsun uyu işte... Neyse, ilk gün vukuatı dedim geçtim. Ertesi gün benim kuzenler gezdirdi bilimum yerleri, annemle babam da düğün münasebetiyle İstanbulda olduğu için bebeği onlara bıraktım biz bi rahat gezdik. O gece de saat başı uyandı. Ertesi sabah eşimin kuzeninin arabasına kustu. Yani kızın evinin içine bi etmediğimiz kaldı. Gene de yüzü hiç asılmadı, bana çok yardım etti, bana nasıl misafir ağırlanır onu öğretti resmen. Düğünde de önce kalabalıktan korktu sonra da alıştı oynamaya başladı. Ancak döneceğimiz gece uyudu deliksiz:)) Anlaşılacağı üzere bir ara gezimizi burnumuzdan getirdi ama gene de güzeldi. İstanbulda Kocayla kavga ettik zaten bidaha çocukla hiçbir yere gitmiycez, bu son diye höykürdü ama az önce de aradı, bu gezi bize iyi geldi bir ara Amasraya da gidelim üçümüz diyo:)

Bazı bebekler nasıl 8de yatıp 6 ya kadar uyuyo onu anlamıyorum. Arada uyurken mama içiyo ama o da saatli yani. Çocuğunu kendin yetiştirmen lazım, o zaman herşey çok farklı oluyor. Yemek yemesi, uyku düzeni, bunlar hep yetiştirme meselesi... Bizimki bişey yemiyor, herşeyi sütüne-mamasına katıyoruz. Katı şeylerden çok az yiyor. EEE yemek yemeyince aç kalmasın diye dayanamayıp süt içirirsen çocuk da kolayına alışır, inat etmeye başlar. AAah ah kaynanacığım Allah razı olsun senden de, gözüm arkada kalmıyor ama azcık dediklerimi yapsan daha süper olurdu.

Maalesef Tubacım, senin dediğin yerlere gidemedim ama biliyorum çok güzel yerler. Birdahaki sefere inşallah :)

Homini gırtlak yediğim için kilo almışım, tartıdaki kiloyu görünce gözlerim yerinden fırladı, hemen rejime başladım, Mehtapın(Mevsimlerden Roma bloğu..) rejimine başladım, 3 gündür bozmadan devam ediyorum.

Dün akşam kocayla esaslı bir kavga daha ettik, para, ev işleri ve tembellik üzerine karşılıklı suçlamalardan hareketle olay patlak verdi:) Sabah gene normal bir şekilde güne başladık, küslük yapmadık.

İş arkadaşlarımdan birinin doğum günüymüş, sevgilisinden kocaman çiçekler hediyeler ve meyve sepeti geldi. Bir ah daha çektim içimden, bunların en alası, hediyelerin en pahallısı, çiçeklerin kocamanı çeşit çeşit bana gelirdi, şimdi çiçek yüzü gören cennetlik :))

22 Nisan 2010 Perşembe

Gidiyorum Ben..

Ay ne zamandır yazmamışım bloğa. Zannetmeyin ki hayat pek sakin ben de yazacak bişey bulamadım, yok öyle bişey. Bu süre zarfında kocayla 1 adet büyük kapışma, bir gün yapılan bir gün bozulan diyetler, işyerinde hafif sürtüşmeler yaşandı. Nedense yazmadım. Yapılacaklar listemde İstanbula bir hafta sonu kaçamağı vardı tek başıma. Evet bu hafta sonu kaçıyorum ama maalesef tek başıma değilim. Bir akrabamın düğünü var pazar günü, fırsat bu fırsat gidicez maaile. Olsun tek başıma değilsem bile hava değişimi olur benim için. Bu düğün işleri de başıma bela oldu, ne giycem diye acaip stres oluyorum.

AAa bu arada kilom aynı ama kim görse kilo vermişsin diyor :)) Anam kilo versem kilo mu aldın diye sorarlar, milletin işine de akıl sır ermiyo.

Dönünce uzuun uzun yazasım var. Öyle sıkıntılı bir durumum yok şimdilik ama içimde acip bir sıkılmışlık duygusu var. Belki geçer dönene kadar...

5 Nisan 2010 Pazartesi

Eritilecek göbeğim vaaarrr!!

Kadında en nefret ettiğim yer şu yan simitlerdir. Allahım ne biçimsiz bir yerden fırtlıyorlar ya... Cuma akşamı düğüne gideceğimi yazmıştım. Gittim ama az daha giysi yüzünden gidemiyordum. Ne güzel cicilerim var, seçer birini giyerim diye düşünmüştüm ama hiçbiri olmadı, olanlar da olmasa daha iyi dedirtti.

Önce saçıma güzel bir fön çektirdim, sonra yüzüme çok hoş bir makyaj yaptım, aynalara bakmaya doyamadım, ne kadar hoş kadınım valla diye de havalara girdim. Sonra geçtim gardrobun başına, o andan sonra kabus başladı, onu alıyorum elime M beden, diğerini alıyorum düğme kapanmıyor, öbürünü alıyorum darlıktan vücudum bir balina yavrusu misali ortaya çıkıyor. En sonunda hafif bol bir diz üstü elbise bulabildim, çok şık değil günlük-abiye arası bişey, aksesuarlarla zenginleştireyim bari diyip onu giydim. Kendisi diz üzerinden yaklaşık bir karış yukarı fırladı :) Ne de olsa beden genişlemiş, resmen havaya kalktı elbise. Koca bey tip tip baktı ama napim,çektiğim eziyete şahit olduğu için ses çıkaramadı. Başka seçeneğim yoktu napim o elbiseyle topuklu çizme giydim, şıkır şıkır bişeyler taktım takıştırdım, gene geceyi bi şekilde kurtardık. Fakat benim kafaya dank etti, 2 gündür diyetteyim. Allahım şu kuluna azcık müsamaha göster ya, az bi irade versen nolur??? Yakında ikinci çocuk düşünüyorum o zamana kadar 65 olmam lazım, 7,5 kilo nası gidicek ya!!

Çok moralim bozuk, ben kilo vermem lazım dedikçe de kilo alıyorum, nolcak benim bu halim?

2 Nisan 2010 Cuma

Bedava hizmetçi bulsam ben kullanırım...

Akşama eşimin arkadaşının kardeşinin düğünü var. Dikkat ediniz, dıdısının dıdısı derler ya o cinsten. Neyse bu arkadaşı ve evlenen kızkardeşini tanıyorum, iyi tipler, eşimin de yakın arkadaşı olduğu için teşrif etmek durumundayız. Buraya kadar iyi hoş, yaşım ilerledikçe düğün, doğum ve ölüm hadiselerinin insanların varlığının dahi desteklerini göstermeye yettiği zamanlar olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım. Bu nedenle davet edildiğim her yere katılmaya çalışıyorum artık. Ama arkadaşlık sömürmek değildir, evet destek istersin ama bunun da bi sınırı olmalı. Neymiş efendim, kız arkadaşı çok uzak bir yerde oturuyomuş, o kıyafetlerle düğüne nasıl gelecekmiş, kendi de alamayacağı için eşim alabilir miymiş?? Tabi eşime soruyor, o da bana. Millet ne akıllı ha, kız arkadaşının derdi beni mi gerdi ?(çok afedersiniz de başka türlü ifade edemiyorum) Kocacık çok tırstı tabi benden, duygularımı kendisine açık bir şekilde ifade ettim, benim suçum yok, bana kızma diyor :)) Ben işten çıkıcam, koşa koşa eve gidicem, üstümü başımı-saçımı-makyajımı halledicem, bebeği anneme bırakıcam sonra şehrin taaa öbür ucuna senin 3 günlük sevgilini almaya gidicem öyle mi??? Karın değil, çocuğu yok(hani çocuk olsa kıyamam), ona bişey olmasın, bize eziyet olsa da olur.

Zaten bu huyuna gıcığım, bu evlenen kardeşinin nişanında da bi kazık attıydı. Kızın nişanı önce aile arasında yapılcak dendi, ama nişan akşamı ne hikmetse aileler dağıldıktan sonra gençler eğlencek deniyo, o da gece saat 10da aranıp söyleniyo. Ben de 6 aylık hamileyim, uyku modunda geziyorum, kocacım da sorunca kıyamadım sen git 2 saat filan gör gel ayıp olmasın diye saldım. Anam bekle ki adam gelsin. Gece saat 2 oldu 3 oldu yok, merak ettim aramayı da gururma yediremedim. Sızmışım, saat 4.30da tam ezan okunurken anahtar sesi duydum. Nasıl fırladıysam yataktan şeytan misali adamın karşısına dikildim. Ay bir korktu bir korktu, valla gelemedim, çıkışta araba yok, beni ve ailemi eve bırakırmısın diye çok rica etti, ben de bırakamadım vıdı vıdı bahane saydı. Ben de hamileyim, hormonlar tepede, hassasım, ağla ağla öldüm, hepinizi parçalıycam, o bidaha gözüme gözükmesin sen de gözükmeee defool diye cıngar çıkardım. 1 hafta kocayla küs kaldım, 5 ay filan da o arkadaşıyla görüşmedim, çok kızdığımı anladı en son çocuk ziyaretine geldi de barıştık.

Ya ben aynı durumda olsam kimsenin ağız kokusunu çekmem, atlarım taksiye gelirim, hadi param mı yok, valla otobüsle gider tuvalette giyinirim de gene de kimseye minnet etmem. Millet akıllı valla, işimi gördürteyim de gerisi boş diyo. Amaaaa, koca bey de ben kıramam gidip alcam deseydi o zaman ben herkesi çok feci kıracaktım :)

Öğlen de gidip saçıma fön çektireyim bari, akşama fırsat olmaz...

1 Nisan 2010 Perşembe

Ödülüm ve çekiliş...




Sevgili Selinkacım taa ne zaman beni bu ödüle layık görmüş, sağolsun ben anca becerebildim eklemeyi. İlk mim'den sonra ilk ödülüm bu, yaratıcı blogger. Anacım ben sizler gibi becerikli, iyi yemek yapan, el işi bilen bi tip değilim ki ancak kilolardan ve kocadan yakınırım. Bu ödüle layık olmak için yakınacak yeni bir şeyler yaratmam lazım :))) Kızımdan umutluyum, küçük cadı büyüsün oda beni parmağında oynatacak, o zaman onu da burda çekiştiririm :))


Selinkacım, ödülün için çok teşekkür ederim.

Bu arada kendisinin hediye çekilişi var ve çok cici şeyler. Belki göz atmak istersiniz, herkesi öpüyorum.

Selinkaya not; O çaylardan istiyorummmmmm... :)))

29 Mart 2010 Pazartesi

Söylemek lazımmış...

Geçen yazımda evden ve kocamdan ne kadar şikayetçi olduğumu yazmıştım. Aynılarını kendine de söylemiştim. "Sen böylesin ve ben bu durumdan çok rahatsızım haberin ola" şeklide uyarı amaçlı bir tartışma yaşamıştık. Pek değişeceğine ihtimal vermiyordum sadece kendimi ferahlatmak maksadıyla içimdekileri dökmüştüm. Cumartesi sabahı güzel bir kahvaltı hazırlamış, sonra beni dişçiye kendi götürdü, akşam da yemeğe çıktık. Bi parmak bal çalıyo ağzıma heralde dedim ama Pazar sabahı da benden önce kalkmış, pastırmalı yumurtalı mükellef bir kahvaltı hazırlamış, çayı demlemiş, bebeğin maması için yumurta bile haşlamış :) Kahvaltıdan sonra gezmeye çıktık ailecek, hava aldık biraz. Ben de bu iyiniyeti karşısında akşam maç izlemeye gitmesine ses çıkarmadım :) Hır çıkarsam da gidecek nasıl olsa bari iyiniyete karşı iyiniyet göstereyim dedim:) Ve bu sabah gene bana kahvaltı hazırlayacaktı, mazlemeleri filan hazırlamış, ben yapma şekercim geç kalıyorum dediğim için yapmadı. Ayrıca akşamları da bebekle ilgileniyor, gece uyutmaya çalışıyor ama yavru kuşum beni istediği ve katılarak ağladığı için mecburen o iş bende kaldı. Olsun, bu kadarına da şükür.

Dualarım kabul oldu heralde, Allahım kocamı ıslah et demiştim. Selinkacım, biliyorum değişmezler ama gönlümü almayı bildiği için iki ileri bir geri gidiyoruz, yani hep böyle davransa birimiz sağa birimiz sola gider, yollarımız ayrılır Allah korusun.

Eeveeet, Mariposa kocasından şikayet etmezse ne yapar, kilolarından şikayet eder :))) 72,5 kiloyum, malum dönemde olduğum için boğazım da durmuyor. Yeni hafta yeni başlangıç diyerek güzel olmasını umduğum bir haftaya daha girdim.

Herkese sevgiler

26 Mart 2010 Cuma

Gene sinirliyim

Bir işin ucundan da sen tut be adam. Bebek kaç gündür diş çıkarma hadisesi yüzünden gece sayısı belirsiz kere ağlayarak kalkıyor. Koşarak gidip pışpışlayıp tekrar uyutuyorum. Çok uğraştırmıyor geri uyumak için ama insanın uykusu bölünmüş oluyor. Bi kere de sen duy ne olacak. Çok sinirleniyorum ya. Beyimiz yeni işyeriyle uğraşsın, elaleme iyilik etsin herkesin işine koşsun, toplantılara gitsin, arkadaşlarıyla yemeğe çıksın, neymiş eve gelince çok yorgun oluyormuş. Ayrıca da ayağı çok ağrıyomuş. Haaa bi de o meselemiz var, ayağının çok acıdığını yürüyemediğini iddia ediyor.Sabah yataktan kalkınca topallıyor falan. Anlıyorum herkes hasta olabilir ama hastayken fıldır fıldır gezmez. Hasta adam heryerde hastadır, akşam eve gelince ağırlaşmaz.

Dün akşam abartmıyorum 12 kere filan kalktım, bunun kalkmasını beklesem çocuk ağlamaktan çatlayacak. Zaten babasının kucağında uyumuyor, beni istiyor sürekli. Babasının da bahanesi oldu, neymiş çocuk beni istiyor özlüyormuş. Çocuk seni özlemiyor mu peki?? Sen de yoksun evde bütün gün! Eve gelir bi işe yaramaz, ancak "Koş Mariposa, çocuk düşecek, koş Mariposa bebek seni istiyo, orada durmasın ayağı kayarsa köşeye kafasını vurur bıdı bıdı vıdı vıdı..." Kalk sen al diyince de ayağım acıyo, basamıyorum. İyi sen ayağının üzerine basma, karının üzerine bas onu ez...

Eskiden iyiydi, çok yardımıcı oluyordu, şimdi hiçbişey yapmıyor bi de beni eleştiriyor. Neymiş, ben çok genişmişim, çocuk düşebilirmiş, çok serbest bırakıyormuşum. Ben senin annen gibi evhamlı/saplantılı değilim, yürüyen çocuğun omzundan tutamam sürekli dedim, al sana bi kavga daha:)

Bu aralar birbirimizden çok uzaklaştık gene. Anlamıyor beni, ben burda sabah 9-akşam 6 kaç kişiyle uğraşıyorum, kafa beyin kalmıyor, bilgisayara bakmaktan gözlerim acıyor, eve gidip ruhumu bedenimi dinlendirecek yere her gün daha çok yoruluyorum.

Allahım ya sen bana daha çok güç ver ya da kocamı ıslah et, yoksa ben bu adamı çıplak elle boğacağım :))

24 Mart 2010 Çarşamba

Rüyam

Benim rüyalarım çok güzel olur. Uçarım zıplarım binbir türlü atraksiyon yaşarım, hissederim. Hayal gücüm fazla geniş heralde :) Dün sabah gördüğüm rüyadan bahsetmek istiyorum. Ama nasıl bahsedeceğimi de bilmiyorum, kadın uçmuş diye düşüneceksiniz büyük ihtimalle :) Herneyse ben askeri okulda öğrenciymişim, hertaraf güzel kız yakışıklı delikanlı dolu. Ben de tabi pek güzelim :) Yüzme yarışmasında erkekleri geçip birinci oluyorum filan. sonra biriyle bakışıyoruz, kikir kikir kızlarla gülüp konuşuyoruz, bildiğin 20 yaş civarındakilerin basit flörtü yani, sonra beni öpüp kaçıyor. Diyeceğim o ki aşık olmuş gibi hissettim, yüreğim pır pır etti. Biliyorum bi çocuk annesi kadının gördüğü rüyaya bak diye düşünebilirsiniz ama benim elimde değil ki gördüğüm rüyalar. Ben davranışlarımdan sorumluyum rüyalarımdan değil, o nedenle vicdan azabı filan duymuyorum. Ha belki bilinçaltımda aşk istiyor olabilirim, kocamla ilk zamanlardaki heyecanımızı özlüyor olabilirim. Neyse pek güzeldi, hala etkisindeyim yani:)

Ama trajikomik olan şu ki kocam tarafından iki kaşımın arasından parmakla tık tık tık şeklinde vurulmak suretiyle uyandırıldım :) Sözde şaka yapıyo, böyle odun değildir ama o da sapıttı heralde :) Nası uyandırma bu yahu diye çemkirdim, başımdan savıp rüyaya devam etmek istedim ama olmadı, ben de uyanıp gerçek dünyaya döndüm :)

Şu hala kocasına çok aşık olanlara özeniyorum. Evet, bazen çıplak ellerimle boğmak istesemde çok seviyorum kocamı ama aşk meşk pek uzaklarda kaldı. İnsan aşkı kaybettikten sonra geri bulabilir mi acaba? Tabiki aynı şahsa karşı diyorum :)))

22 Mart 2010 Pazartesi

Bende şans olsa..

Önceki yazımda belirtmiştim bakıcı kaçtı diye. Sevgili Daisy sormuş yeni bakıcı bulabildin mi diye. Çarşambadan itibaren yeni bir bakıcı işe başladı, kaynananın tanıdığı. Benimle yaşıt ama 11 ve 4 yaşında iki çocuk annesi. Çok da modern gözüküyo, şivesi filan yok, temiz pak, bebişle de güzel ilgileniyo. Çarşamba sabahı kaynanacıkla geldiler bizim eve. Öğlen zırrr telefon, koca bey arıyo, istanbuldaki teyzesi fenalaşmış, zaten çok sağlıklı değildi, doktorlar da kötü konuşmuş tandıdıkları varsa çağırın diye, hemen annesiyle istanbula gidecekmiş. Ben de eve gelecekmişim, ayrıca 2 gün izin alacakmışım. Oldu dedim, burası babamın işyeri, ben de patronum çekip kapıyı çıkar giderim ne var ki.. Sinirlendim tabi ama hak da verdim daha ilk günden bakıcıyla bebeği yanlız bırakmak olmaz diye iznimi aldım. Gene de ben eve gidene kadar 3 saat filan yanlız kaldılar. Sorun değil benim açımdan 3 saat ama koca bey yedi bitirdi beni eve git bişey olmasın vıdı vıdı...

Ben gözümden esirgediğim yıllık iznimin birazını evde oturup bebek bakarak harcadım. Eğer eski bakıcım olsaydı katiyen izin almazdım. Paranoyak oluyor yoksa insan, biraz güvenmek ve işleri oluruna bırakmak lazım. Ya da paşa paşa oturup evde çocuğuna kendin bakacaksın. Çalışan kadının huzursuz olması kadar kötü bişey yok.

Herneyse sevgili teyzemizi hastaneden çıkardılar, yapılcak bişey yokmuş, açıkça olmasa da mealen alın bunu götürün güzel güzel yaşayabildiği yere kadar yaşasın, ameliyat yapıp risk almayalım hastayı da hırpalamayalım demişler. Allah uzun ömür versin, çok iyi kadın kendisi...

İlaveten tepem attı sabah sabah, pazar akşamı gezmeye gitti beyimiz,çok strese girmiş de rahatlaması lazımmış, çarşamba, perşemde ve cumartesi akşamı da olmayacak. Bacağını kırıp evde oturtmayı da bilirim ama büyüklük bende kalsın. Bu hafta böyle yanlız yaşıycam, gittiği yerleri bilmesem aldatıyo mu beni diycem ama onu da biliyorum ve kontrol ediyorum, sağlam yerde. Gene de insan kıllanıyo :)

İşler de yığılmış zaten...

15 Mart 2010 Pazartesi

Gezdim Geldim

Ne güzel oluyormuş eski günlerdeki gibi tek başına olmak. Canım annanemi gördüm, gezdim yedim içtim geldim. Birdaha böyle bir fırsatım olamayacak heralde. Olsun, bu beni bikaç ay götürür :) Çok yorgunum ama çok da dinlendim.

Herşey güzel olcak diye bişey yok tabi,şu anda üzüldüğüm başka konular var. Evdeki yardımcımızın ayrılması beni çok üzdü. Sabah evden ayrılırken resmen gözlerim doldu, sonra napıyorum ben diye düşünüp kendime geldim :) Bebeğim ona çok alışmıştı, evi de düzene sokuyordu. Ben ne halt yiycem onu düşünüyorum. Zaten sabah 9gibi evden çıkıp akşam 6.30da pestilim çıkmış şekilde evde oluyorum. O saatten sonra da yemek, temizlik, ütü vb ev işi yapmak yerine kalan son gücümü de bebeğimle oynamaya ayırıyorum. 11e kadar yapışık ikiz gibiyiz.Varsın evi b.k götürsün, hiçbirşey bebeğime ayırdığım zamandan kıymetli değil. Bebek kucağımdayken başka hiçbir şey yapamıyorum, zaten süpermen de değilim, ev işini ne becerebiliyorum ne de gücüm yetiyor. Ama napiim ben böyleyim, yetişemiyorum herşeye. Gene de artık daha çok yorulcam, hayattan daha da bezicem, yardım etmiyor diye kocayla daha çok kavga edicem, offf of.

Kadına da üzülsem de aynı anda kızıyorum. Sigortalı iş bulmuş, o da haklı ama be kadın niye 2 hafta sonra gidicem diyip de 3 gün sonra işten ayrılıyosun. Cuma dedi, salı ayrılcak. Bugün evde son günü. Allahtan anneler var da ortada kalmadık. Kaynanacık birini ayarlamış, bakalım nolcak.

11 Mart 2010 Perşembe

Yazmaya yüzüm kalmadııı :)))

Merhabalar,

Yaklaşık bir haftadır bişey yazamıyordum. Aslında yazacak çok şey var, sırayla başlayalım.

Ben ne zaman yazmasam kesin sakladığım bişey oluyor. Geçen hafta da "boşan da semerini ye" haftasıydı. Sanki midem dipsiz kuyu oldu, yedim yedim doysam da yedim. Niye dersek valla bi nedeni yok. Hani depresyona girsem veya sıkıntım olsa diycem ki, kendimi yemeye verdim rahatladım. Öyle birşey de yok. İç sesimin "Anam bu çok güzelmiş, bişey olmaz, bidaha nerde bulcam ..." gibi sapıkça iç seslerini dinledim, herzamanki gibi pişmanım. Sonuç 71 de takılı kalmayı şikayet eden ben 72,5 oldum. Pantolonlarım sıkmaya başladı. Neyse dün itibarıyla gene rejime başladım. Az bi toparlanma var, çabuk alınan hemen dikkat edilirse çabuk veriliyor. Yani ben öyle umuyorum.

Hafta sonu için Samsuna kaçıyorum. Yani Samsunun bir ilçesine. Annaneciğim orda yaşıyor, ben abim ve kuzenim gidiyoruz. İstanbula da Nisanda gidiyorum, başka bir kuzenimin düğünü var, onun uçak biletlerini şimdiden aldım ki caymak mümkün olmasın. Bebek ve kocayı da götürcem, şimdilik plan bu. Samsun seyehati de son anda çıktı. Kuzen arabayla gidiyormuş, abim ben de geleyim dedi, ben de beni de götürün diye atladım. Böylece çoluk çocuğu satıp eski günlerdeki gibi kendimiz çocuk olabileceğiz. Annanem çok heyecanlanmış, hepimiz davet ediyorduk ama benim evim burda görmek isteyen gelir görür diye inat ediyor bize gönül koyuyordu, biz de onun gönlünü yapalım istedik. Ben kocayla çocuğu kaynanaya sattım, abim eşini ve çocuğunu kaynanasına sattı, kuzen zaten bekar, cuma akşamı yola düşücez :)

Şimdi tek sıkıntım orda yediklerime dikkat edebilmek. Ama somsun pidesi çok güzel oluyor yaww :) Yok çılgınlaşmıycam, normal insan ölçülerinde yemeyi planlıyorum:)

Kocam yeni bir işyeri gibi bişey açtı, detaylarını vermeye gerek yok, akşama kadar orda duruyor, yoruluyor eve gelip ahlayıp ofluyor. 1 haftadır bu böyle. Bana hiç yardım etmiyor. Zaten eve de geç geliyor akşam yemeklarimi tek başıma yiyorum. Yani 1haftadır yanlız yaşıyor gibi bişeyim. Gerçi evde olsa da bana bi faydası yok, o nedenle yokluğunu pek dert etmiyorum. Ama bi yandan bu beni korkutuyor, alıştım resmen ona göre plan yapmıyorum. Şikayet ederdim eskiden, şimdi şikayet edesim bile yok. Kızımla çok güzel anlaşıyoruz, oyun oynuyoruz tabi çok yoruluyorum ama olsun. Böyle daha huzurluyum, ben hır çıkarmadığım için evde kavga gürültü yok. Gerçi kocacık biraz kıllanıyor beni boşverdin sen diyor. Ne diyim haklı, bu aralar onu boşverdim. İyi yaptım :))

4 Mart 2010 Perşembe

Çocukluğumuza dönelimmm...

Sevgili Selinka güzel bir mim yollamış. Cevaplamak için biraz düşünmem gerekti. Bu vesileyle sizlerle garip bir özelliğimi paylaşayım da niye yüzeysel cevap veriyo filan diye düşünmeyin. Ben geçmişi hatırlamıyorum, çocukluğumu yaşananları... hatıralar aklımda canlı kalmıyor. Değil çocukluğumu, üniversitede çok samimi olmasam da sohbet edip konuştuğum arkadaşlarımın soyadlarını bırak adlarını-yüzlerini hatırlamıyorum. Bi ortamda arkadaşlar geçmişte yaptıklarımızdan bahsederken hı hı diyorum ama onlar bakışlarımdan hatırlamadığımı anlıyor, balık hafızalı diye dalga geçiyorlar:) Ha bu özelliğimin en güzel yanı, acı olayları üzüntüleri sıkıntıları da hatırlamıyorum:) Bugün kötü bir olay olsa, diyorum ki kendime, nasıl olsa hatırlamıycan Mariposa, geçecek sallama takma kafaya, işe de yarıyor yani:) Bu bilginin ışığında hatırladığım nadir şeyleri sizinle paylaşmak istiyorum.


1) Mimleyen kişinin linkini veriniz.

Öğrendim ki hatırlama özürlü olmamın yanında link verme özrülüyüm de :) Selinkacım kusuruma bakma artık, denedim, olmadı :)

AAa olmuşşş:)

2)Çocuklugunuzda anne ve babanızla yapmış oldugunuz ve sizi siz yapan şeyler katkısı olan bir olay bir activite bireyleşmenize yardımı veya katkısı olan olay
Benim arkadaşlarımın çoğu anne babasına yalan söylerdi çünkü en ufak şeylere dahi izin vermezlerdi. Benin ailem ise çok farklıydı. Beni hep kontrol ederler ama hiç sorgulama ya da yasaklama getirmezlerdi. Daha sonradan farkettim de seçimlerimde tamamen özgür olduğumu sansam da aslında beni hep gözlemlemiş ve yönlendirmişler. Bu sayede hiçkimseye bağımlı olmayan, özgüveni yüksek bir birey oldum. Bir de sevildiğimi hep göstediler, babam da annem de sevdiklerini söylemekten çekinmediler. Abimle birlikte tam bir aile gibi hayvanat bahçesine, parklara, yemeklere gider istediğimizi yapmamıza izin verirlerdi. Bu şekilde ailenin ve aileyle geçirilen zamanların önemini anlamış oldum...

3)Çocukken oynamayı sevdiginiz oyun veoyun aparatı
Valla bunu pek hatırlamamakla birlikte oyuncak ayımı ve barbi bebeğimi çok sever, ikisiyle evcilik oynardım. Bak şimdi hatırladım, onları evlendirir öpüştürürdüm :) Benden beklenemeyecek bir oyun tarzı ama napimm:)


4) Çocuklugunuz veya ilk gencliginizle ilgili keşke farklı olsaydı dediginiz bir olay, durum

Beni takip eden herkes aşağı yukarı bilir, iştahlıyım diye habire niye yediriyonuz kardeşim. Anneme kızdığım noktalardan biri budur. O nedenle hala uğraşıyorum, damak tadım aşırı gelişmiş. Annem, ergenlik döneminde beni engelleyemediğini, inatlaştığımı, bu nedenle belki hatalı olarak yanlış beslenmeme müsade ettiğini söylüyor ama ilk bebeklik ve çocukluk çağımda beni çok özel beslediğini, kemik suları, her çeşit sebze, beyin, pekmez ... aklınıza ne gelirse herşeyden dengeli yedirdiğini ve bu nedenle çok sağlıklı bir kemik yapısına sahip oldumu, çok zeki olmamı buna borçlu olduğumu, asla pişman olmadığını ve gene olsa gene benim gibi iştahlı bebeğe herşeyi yedireceğini söylüyor:))) Gene de keşke bukadar yedirmeselerdi diyorum...

5)Sokakta oynarmıydınız?
Çok az oynardım, apartman komşularının çocuklarıyla filan. Pek iz yaratmamış bende:)

6)Çocukluk ve gencliginizle ilgili iyiki böyle olmuş dediginiz olay.

Dedim ya ailem otokontrol koymuş içime, onlar yasaklamasa bile ben kendime yasaklar koyardım. Çalışkan bir çocuktum, hep başarılı oldum. Tabi insan yaşama dair bazı şeyleri kaçırıyor haliyle. Ama o zaman aman boşver deseymişim şimdi bu güce sahip olamazmışım. Yani Allahım sana şükürler olsun bu noktadayım...

7) Varsa cocuklugunuza dair bu günü etkileyen bir anınız.

Bi kere ufak bir araba kazası geçirmiştim, karşıdan karşıya geçerken araba çarpmıştı. Nedenini nasılını pek hatırlamıyorum ama babamın koşarak gelişini ve ağladığını hatırlıyorum. O zamandan beri trafik kurallarına tamamen uyarım ve (kendi babası öldüğünde ağlayamayan gözyaşlarını içine akıtan canım babamın benim ufak kazamda ağlaması)babamın bana verdiği değeri anladığım için onu üzecek her hareketten kaçınmaya çalışırım...

Ay okudum da biraz ortaya karışık, biraz da alakasız cevaplar olmuş ama elimden bukadar geldi arkadaşlar :)) Bence herkesi biraz kendi hakkında düşünmeye zorlayan bir mim olduğu için cevaplamak isteyen herkesi mimliyorummmm...

2 Mart 2010 Salı

Borsaaaa

Son zamanlarda bu borsaya iyice dadandım, bilmiyorum aranızda ilgilenen var mıdır? Bi ara iyi para kazandım, ama şimdilerde çok dalgalı, geçenlerde bir düştü benim aklım çıkıyordu az kaldı:) Neyse gene kazandım az bişey :)

İşyerimde durum karışık, birim değişirmeye çalışıyorum bitakım şeyler beni rahatsız ediyor ama amirim müsade etmiyor. Diğer birimdeki amir de beni istiyor. Paylaşılamayan eleman oldum anlayacağınız ama aslında bulunduğum yerde bana istediğim şekilde davranılmıyor, nerden çıktı bu mariposa düşkünlüğü onu da anlamadım. Heralde kendileri inatlaşıyorlar :)

Bebek gene hasta oldu. Kendi 2 günde iyileşti benim ağzım burnum akmaya başladı:) Boğazım da ağrıyor. Böyle zamanlarda bebek bakmak da iyice zor geliyo, kuzucum gündüz beni özlediği için gece hiç bırakmıyor babasının kucağında bile durmuyor. Ama annelik değil mi, ne kadar zorlansam da bi damla göz yaşı akınca süpermene dönüşüp gene kucağıma alıyorum:) Küçük hanım artık 12den önce uyumuyor, uyku zamanı kaydı, ne yapsam ne etsem kara kara düşünüyorum.

Arz ederim:)))

Şansına güvenen varsa deniyebilir :)

Merhabalar,
Ben çok şanssızım çekiliş vs gibi şeylerde ancak nedense bu sefer deneyesim geldi. Kozmetik malzemeleri içeren iki paket hediye ediyor SheWolf. Ben bayıldım, buyrunuz, katılmak isteyenler tıklasın.

Tabiki link vermeyi gene beceremedim:))) Kopyala yapıştırla idare edicez artık :)

http://shewolfcosmobeauty.blogspot.com/2010/02/8-mart-kadnlar-gunu-ozel-hediyelesme

23 Şubat 2010 Salı

Ne istiyorum sorularının cevabı :)

Merhabalar, kendim için ilk adımı atarak saçımı siyaha boyattım. Ben bayıldım, çok güzel oldu, kocamın da hoşuna gitti, arkadaşlar da çok beğendi. Hiç olumsuz tepki almadım ama alsam da en önemlisi benim fikrim, değil mi? :) Lens fikri de aklımda ama laf arasında kocama bahsedince "kendini kime beğendireceksin hüleyyynnn" tarzı şakayla karışık bir yaklaşımla karşılaştım o nedenle birazcık ertelemeye karar verdim, şu saç boyatma meselesi biraz unutulsun bakalım.

Alışverişimi öğlen arasında yapıyorum, üşengeçliği bıraktım, (kendime) bi parça bişey lazım olsa da gecikmeden alıyorum. En azından sağlıklı kahvaltı yapıyorum, iş yerinde mesaiden çalsam da napim çok çalışarak arayı kapıyorum :)

İstanbula bu hafta sonu gidiyordum tam yer ayırttım ödemeyi yapacaktım aklıma kuzeni aramak geldi. İyiki de aramışım, hafta sonu için Abanta kaçacaklarmış. Mal gibi ortada kalacaktım. Kısmet öbür haftaya artık. Kilo verme hikayesi, hikaye olarak kaldı herzamanki gibi :) Sevgili Daisy LPG'nin işe yarayıp yaramadığını sormuşsun. MAsaj olarak güzel, ooh yatıyosun her tarafın gevşiyor. (Tabi ikinci yada üçüncü seanstan itibaren, ilk seans biraz acılı geçiyor:)) Selülitlere iyi geldi, o dönem sıkılaştırdı falan filan ama boğazı tutmadan bişey olmuyor. Ama para veriyorum gidiyorum bari az yiyim dikkat ediyim dersen gidilebilir.

Biraz daha bakımlı olmaya çalışıyorum, aynaya baktığımda kendimi beğeniyorsam o gün daha gzel geçiyor benim için. Yavru kuşum geç yatıp geç kalkmaya başladı, biraz düzeni değişti. Sabahları ben evden çıkarken uyuyor oluyo, onu öpemediğim için üzgün olsam da en azından üstümü başımı daha rahat giyip az makyaj yapıp evden vaktinde çıkabiliyorum.

Son olarak popoma verdiğim eski pantolon giyme cezasını kaldırıp kendime yeni ciciler aldım iş için. İndirimden uygun fiyata alınca daha bir hoşuma gidiyor. Yani alabilecek durumum var ama illaki sezon sonunu bekliyorum, indirimler %50 olmadıkça hiçbişey almıyorum. (Biraz pintilik de var tabi, ama sezon başında iki kat fiyata alınca kendimi kazık yemiş gibi hissediyorum.)

Şimdilik bu kadar, liste yapıp uymaya çalışmak iyi geldi. Ah şu zayıflama maddesi, seni de halledecem yakındaaaaa :))

Ayrıca, Selinka nerdesin? Bloğunda sorun var biliyorsun zaten de bizim yorum yapamadığımızı da biliyor musun? Sana ulaşmaya çalıştım, başka yol bulamadım, o nedenle buraya yazıyorum. Bi ses ver...

19 Şubat 2010 Cuma

Nerde kalmıştık??

Olaylı geçen sevgililer günümden bahsedeyim biraz. Biz gene kocayla birbirimize girdik durduk yere. Aslında durduk yere de değil bebek yüzünden. Boşanmalara kalktık ama akşamına barıştık :) Bizim ilişki çok başka, ne birbirimizle olabiliyoruz ne de birbirimizden vazgeçebiliyoruz çünkü kişiliklerimiz çok farklı. Sabah çok kötü bir kavga akşam çok güzel bir eğlence, yemek, fasıl. Demek ki ikimiz de dengesiziz... Şimdi herşey normal.

Kilo durumu hep aynı, oysa 10 kilo versem mankenlere taş çıkartıcam. Ne var boğazımı tutsam diyorum ama iradesizlik böyle birşey heralde. Karar verdiğim şeylerin hiçbirini henüz uygulayamadım ama bu hafta sonu kuaföre gidip saçları siyah yapıp modelini değiştirmeyi planlıyorum. Depresyon filan yok bu aralar, lay lay lom geziyorum. Bu hafta her sabah işe geç kaldım, henüz bi uyarı yok :)

10 Şubat 2010 Çarşamba

İstediklerim

Bugün işlerim pek yoğun değildi, gene neyim eksik ne istiyorum diye düşünmeye bol bol zamanım oldu:) Aslında bir iki şey hariç çok basit istekler yani yapabileceğim şeyler.

1) Saçlarımı siyaha boyatmak istiyorum. Şu an gölge var. Çok basit bişey ama cesaret edemiyorum kötü olursa diye. Ama yapıcam önümüzdeki ay, kararlıyım.

2) Saçlar siyah olduktan sonra mavi lens kullanmak istiyorum. Daha önce kullandım, bana yakışıyor ama lazer ameliyatı olduğum için lens kullanmama gerek yok. Sırf renk değişikliği için alıp da takmaya çok üşeniyorum.

3) Her sabah işe makyajlı ve bakımlı gelmek istiyorum, ama ya vaktim olmuyo ya da yüzüm gözüm şiş oluyo, içimden yapmak gelmiyor. Bu sefer bakımsızım diye üzülüyorum.

4) Haftada 4 gün spor yapmak istiyorum. Şu an ikide kaldım, diğer iki gün sabah erken kalkıp yürümek çok iyi olur ama uyku çok tatlı geliyor.

5) Yaza kadar 62-63 kiloya inmek istiyorum. Bu zaten benim kronik isteğim, zayıflamak saplantı oldu ama icraat yok. Açlıktan gözüm dönüyor. Gene bi parça tatlı yedim, pişmanım...

6) Yakın bir hafta sonunda bebeği ve babasını başbaşa bırakıp İstanbulda kuzenime gitmek istiyorum. Çok bunaldım bunu da bir ay içinde gerçekleştirmeyi planlıyorum.

7)Öncelikle sabah kahvaltıları ve ara öğün için çeşitli yiyecekler almalı, neyi ne zaman yiyeceğimi bir liste haline getirmeli ve o listeye uymalıyım. Peynir ekmekle olmuyor bu iş.


Liste uzayıp gidiyor, şimdilik bunları halletmem gerek

8 Şubat 2010 Pazartesi

Yalnızım yalnızsın yalnızız dedim ya, hemen peşine malum sitede üniversiteden arkadaşlarım mesaj atmış, bu hafta içi buluşalım şeklinde plan yaptık. Daha doğrusu biri hadi buluşalım dedi, diğerleri ben de gelcem bende gelcem şeklinde atladı ama ben gene de emin değilim bu buluşma işinden çünkü gün ve saat belli olmadıkça hep "birgün görüşelim" denir, o laf orada öylece kalır. Kocama da dedim belki çıkıcaz bi akşam kızlarda diye, hemen ilk soru erkek var mı? Yok erkek yoook, olursa zaten sen de gelicen dedim de rahatladı:) Malum üniversitede herkesin bi geçmişi bi yaşanmışlığı vardır, ama geçmiş geçmişte kalmıştır. Yani şimdi görsem dönüp bakmam umrumda değil (hoş zaten tesadüf eseri birgün karşılaşırsak konuşmam yasak, kocam öyle buyurdu:)) ama gene de kıllanıyo heralde ne biliyim.

Ama kızlar toplantısında mutlaka eskilerin konusu açılıyo, bizim gruptan kimse üniversitedeki çıktığıyla evlenmedi, dolayısıyla bol bol dedikodu malzemesi birikmiştir:) Bakalım buluşup görücez...

3 Şubat 2010 Çarşamba

Yanlızlık...

Hafta sonu kocamın iyiliği tuttu, cumartesi öğlen spora gittim döndükten sonra da ailece gezmeye gittik güzel vakit geçirdik. Pazar günü de gene hadi spora veya gezmeye git dedi. Önceki gün çok yorulduğum için spor değil de dolaşayım biraz arkadaşlarla takılayım diye düşündüm. Giyindim süslendim, başladım arkadaş aramaya... Hep derim az ve öz arkadaş iyidir diye ama bu fikrimden artık vazgeçmiş bulunmaktayım. ortaokul arkadaşımın bir yakını ölmüş, evde akrabaları varmış o nedenle gelemedi, lise arkadaşlarım zaten İstanbulda yaşamaya başladı, üniversite arkadaşlarım dans ve yabancı dil kursuna gideceklermiş vs (bekar onlar)..kimi arasam meşgul çıktı. Akşam görüşmeyi teklif ettiler ama onu da ben yapamadım bebekten dolayı. Döndüm dolaştım bir iki etrafa bakındım hava da kötüydü yapacak şey bulamadım en sonunda anneme gittim,orda da yarım saatten çok duramadım. Paşa paşa evime döndüm. Sonra bütün gün moralim bozuk şekilde evde pinekledim.

Düşünüyorum da ben nasıl bu hale geldim hiç bilmiyorum. Çalıştığım için ev hanımı hiç arkadaşım yok, çat kapı bi kahveni içmeye geldim diyebileceğim bir dostum olmasını çok isterdim. Hoş 3 sene önce vardı, hayatıma tesadüfle girdi, onunda benim gibi bir dost aradığını anladım ve biz öyle kaynaştık ki bir gün yollarımızın ayrılabileceğini hiç aklıma getiremiyordum.Evliydi ve eşi nedeniyle memleketinden ayrılmış bir ev hanımıydı, yaşıtımdı. Kocamla tanışma dönemimizde ve hemen öncesinde o vardı fakat nedense hiç ısınamadılar, sürtüşmeler oldu, ben de krizi iyi yönetemedim ve arkadaşlığımıza sahip çıkamadım. Kocam da en sonunda görüşmemi istemediğini açıkça söyledi. Çok kavga ettim ama ikna edemedim, baktım evliliğimde huzurum bozuluyor mecburen dostumu feda ettim. Benim suçum ve hayattaki en büyük pişmanlıklarımdan biridir. Gene de ara sıra gizlice birbirimizi arayıp dertleşiyoruz ama birbirimizin hayatına giremiyoruz (tamamen benim suçum, hatamı telafi etmemin yolu da yok artık).

Şimdi oturdum, şapkamı önüme koydum, düşünüyorum. Yanlızlığım kendi hatam mı yoksa evlilik çocuk gibi etkenler nedeniyle olağan bir süreç mi? Üniversite arkadaşlarım bekar demiştim, onlar kopmadılar beraber tatillere gidiyorlar akşam çıkıyorlar bana bir iki haber verdiler artık nasıl olsa gelmiyorum diye davet bile etmiyorlar. Onlarda da suç yok, ben uyum sağlayamıyorum onların yaşantısına. Ev hanımı arkadaşım yok, iş arkadaşlarımla çok iyiyiz ama iş süresince, çıkışta herkes evine kocasına çocuğuna gidiyor. Off of ben oturayım biraz daha düşüneyim bari....

2 Şubat 2010 Salı

Dişsiz Canavar

Rejim maceralarımdan sonra diş maceram da başladı nihayet. Çenem çift taraflı ağrıyordu, 3 ay kadar önce bir doktora muayene olduğumda çekilen röntgenler ve kontroller sayesinde 4 tane nurtopu gibi çürük olduğunu hatta bunlardan birinin kanal tedavisine gidebileceğini öğrenmiştim. Geçen hafta ağrılarım artınca bu sefer aile dostumuz olan bir doktora gittim. Farklı olarak 2 tane kesin kanal tedavisi iki de dolgu gerektiğini söyledi ama öncelikle yanağıma baskı yapan bir 20lik yaş dişim varmış, onu çekti. Çok da rahat oldu ne acı ne sızı... Dün akşam da dolguları yaptırmak için gittiğimde kanal tedavisi için açtığı dişin tamamen ölmüş olduğunu, hiçbirşey yapamayacağını çekmek zorunda olduğunu söyledi. Ben ne boynu bükükler gibi tamam size güveniyorum dedim, adam çekti dişimi, arkadan 3.diş... Artık kahkaha atmak yasak bana çok çirkin gözüküyor ay 30 yaşım daha dolmadan 1 dişimi kaybettim. Çok üzüldüm, 1 ay sonra filan diş yapılcak oraya, o zamana kadar tebessüm etmekle idare edicem artık. İşin diğer boyutu da şu; eve gittim kocam kıyameti kopardı nasıl dişimi çekermiş, diş çekmek en son çare olmalıymış, beni kazıklamak için kurtarabileceği dişi kasıtlı olarak çekmiş olabilirmiş bıdı bıdı.. İçime kurt düştü mü, ekstra moralim bozuldu. Ama babamın tanıdığı, "asla öyle bişey yapmaz kızım, bana çekilmesi zorunlu dedikleri dişi bu adam kurtardı, zorunda kalmasa yapacak bişeyi olsa mutlaka çekmezdi" dedi. Neyse içim ferahladı biraz ama gitti giden, dişsiz kaldım. Gene de bu halimle yemek yemeye çalıştım ve yedim ya kendime inanamıyorum :) Yemek yerken de bi baktım kocam kapıdan beni izliyo, gülerek "senin şu halini gören asla 2 saat önce diş çektirmiş demez" dedi, iştah miştah kapanmıyosa benim suçum ne kardeşim acıkmışım yedim, bi de alay konusu oldum dişsiz canavar diye :)))

29 Ocak 2010 Cuma

Tatlı Bir Altın Vuruş

Eveeet, dün akşam bu işin böyle gitmeyeceğine, yemek yemeyip tatlı yemeyi tercih etmemin doğru bir yaklaşım olmadığına ve alkol bağımlılarına benzer şekilde tatlı bağımlısı olduğuma karar verdim. Son 1 haftadır sağlıklı kahvaltımdan hemen sonra 1 adet çikolatalı gofret yemeye başlamışım, 2 senedir işyerimde çıkan tatlılardan almayıp mutlaka meyveyi tercih eden ben, son 1 haftadır her öğlen tatlı yer olmuşum, akşamları mutlaka evde tatlı olursa tatlı, olmazsa çikolata yemeye alışmışım. Ne manyaklıktır bu yaa... Ben de herzaman aldığım kararlardan birini aldım :) yemeği normal yiycem bu hafta, ööle diyet değil ama oburca saldırmak da yok tabi, normal insanlar gibi yiycem :) Amaaaaa bu haftanın kararı hiç tatlı yememek, 1 çatal, bir lokma hiç olmayacak, önce tatlıyı kesmeye alışayım sonra gene diyete başlıycam.

Tabi bu kararı dün akşam, bu sabahtan itibaren uygulamak üzere aldım ve bu kararımı kutlamak için altın vuruş yaptım, kaymaklı ekmek kadayıfı-çikolatalı puding ve elmalı muhallebi yedim. Evdeki stokları bitirdim ama elmalı muhallebi bitmedi :) Onun da yeri çöp artık, kendi mideme çöplük muamelesi yapmaktan vazgeçtim. Şimdi aklınızda soru işareti vardır, evde okadar tatlının ne işi var yapmasana diye düşünebilirsiniz, ekmek kadayıfı ve kaymak 3 gün önce kaynanoş tarafından getirildi ve süper de yapmış hani, çikolatalı puding annem tarafından yapılarak getirildi, elmalı muhallebi ise gene kaynanoş tarafından bu sefer bizim evde yapıldı. Şimdi benim bu tatlılar getirilmeden önce haberim olsaydı sakın getirmeyin ya da yapmayın derdim ama herkes sormadan getirmiş. Ben de zaten tatlı krizi haftasındayım gözlerim parlayaraktan yedim. Pişmanım...

Zaten bu utanç dolu anları paylaşmaya yüzüm olmadığından 1 haftadır yazmıyordum ama sevgili Selinka nerelerdesin diye sorunca yazıp üzerimdeki yükü atmak istedim :) Yarın gene yazıcam, tatlısız ilk günümü hasarsız atlattım diycem (İNŞALLAAAAAAH)

20 Ocak 2010 Çarşamba

Herşey yarım kalıyor...

Sinir oluyorum kendime, boğazıma hakim olamıyorum. Sözde diyet yapıyorum ama "bugün arkadaş öğle yemeğine kebapçıya davet etti" ya da "akşam annem bana tatlı yapmış" muhabbeti çok sıklaşmaya başladı. Evet dengeliyorum, öğlen çok yersem akşam az yiyorum ama olmuyor işte. Kilo vermek için yemekleri azaltacaksın, tatlıyı da bi çatalla sınırlı tutacaksın en fazla. Ben ara sıra normal insan gibi yiyince kilo veremiyorum. Az yemem gerek... Spor desen şu sıra elimi oynatacak halim yok, bebiş gece mesaisine kaldığı için işe bile sürünerek geliyorum.

Bir kuzenim var, inceciiiik, ya ne var yeme diyor, okadar kolay ki onun için yememek. Kadının canı istemiyor, azıcık zora gelse işleri yoğun olsa istem dışı kilo veriyor, strese girse tıkanıyor iştahı kapanıyor ama güzel yemeklere denk gelirse de hiç kaçırmıyor benden çok yiyor. Benim hayatta iki kere kısa süreli iştahım kapandı, biri işe girmek için mülakat sonucunu beklerken, diğeri de doğum yaptıktan sonraki 20günlük lohusalık depresyonu. bunun dışında ne kadar hasta olursa olayım ya da mutsuzluk stres yememe mani olmadı :)

Şimdi 40-42 bedenim, 40lar sıkıyo, 42ler bi garip duruyo, 40 bedenler sıktığı için yan simitler fışkırıyor :) o nedenle 3 kiloyu verirsem 40lara normal şekilde sığabilip evdeki biryığın para döküp aldığım markalı çeşit çeşit pantolonlarımı kullanabileceğim. Her gün forma gibi aynı şeyleri giymekten kurtulacağım. İnat ettim ne kadar aynı şeyi giymem gerekse de 40dan büyük beden almayacağım, bu da benim cezam olsun:)

12 Ocak 2010 Salı

Uykusuz geçen 4 geceden sonra nihayet kuzum iyileşti, ama beni görenler hastayım zannediyor, göz altlarım çok feci çöktü :) Napalım, anne olmanın da bi bedeli olacak tabi. Kocayla aramız da bir düzeldi bir düzeldi aman sanki 1 hafta öncesinde birbirimizin suratına bakmayanlar biz değiliz. Dün beni iş yerime bıraktı. Tam inerken de ben sana çok aşığım dedi. Durdum bi afalladım :), ciddi misin dedim, çok ciddiyim nolur kavga etmeyelim dedi. Yorum yapamıycim çünkü biz çok gel git yaşamaya başladık böyle. 1 hafta sonra ben bu adamı uykusunda kızgın yağla haşlıycam gibi bişeyler okuyabilirsiniz yani :))))

Aman neyse, kavga bitti, hastalık bitti, geriye 71 kiloluk gözleri pörtlemiş ben kaldı :)

8 Ocak 2010 Cuma

Bebeğim hastalandı...

Yavrucuğuma bi haller oldu. Azı dişleri çıkıyor, bu nedenle çok huzursuz. Hiçbirşey yememesini ve mızmızlığını buna vermiştim. Ama dün akşam aniden ateşi 38.9a çıktı. Fitil, ateş düşürücü ile düşürdüm sonra birdaha aynı şey oldu, bebiş de uyumak bilmedi. Toplam 2+2 olmak üzere 4 saat uyuyabildim. Hep kucağımda gezdirdim. İkinci iki saatlik uykumda da babası baktı, kucağında uyutmuş.

Neyse atlattık derken bugün öğlen gene ateşlenmiş, biz de doktora götürdük. Ya altıncı hastalık, ya da boğaz enfeksiyonu dedi. Ateş ikisinden birinden kaynaklanıyormuş, yarına düşmezse boğaz enfeksiyonundan kaynaklandığı anlaşılacak ve antibiyotiğe başlanacak. Çok ama çok ağladı, doktordan da korkuyor, odaya girdiği an ağlamaya başladı kıyametler koptu. Ağlamaktan suratı şişti, kıpkırmızı oldu, kustu...:((

Bebeğimizin hastalığı kocayla olan küslüğü sonlandırdı, hayatta önemli olanın artık biz değil bebeğimiz olduğunu ve onun ikimize birden ihtiyacı olduğunu bir kez daha anladık. Küslük de neymiş, bebeğim iyileşene kadar evde olumsuz hava olmayacak, hisseder filan neme lazım...

6 Ocak 2010 Çarşamba

Karmakarışık...

İçimde bir sıkıntı var, yeni yıl hoş geldi ama boş geldi heralde, bana şimdilik iç sıkıntısı, kocayla sudan sebeplerle tartışma, işyerinde boş işlerden başka bişey getirmedi. Neyim var bilemiyorum, içimden hiçbirşey yapmak gelmiyor. Suratım asık olunca koca da ne var ne asıyosun suratını diye bana çıkışıyor. Sanki ben poliyannayım, sürekli gülmek zorundayım.

Akşamları eve dönerken ayaklarım geri geri gidiyor. Hiç mutlu değilim, kendimi yapayanlız hissediyorum. Kocanın uzak seyehatlere gitmesini ya da işlerinin yoğunluğu nedeniyle eve pek gelememesini diliyorum içinden. Çünkü bu aralar onun varlığı bana yanlızlığımı daha çok hissettiriyor. Evlilik aşkımı henüz öldüremedi ama çok ciddi yaraladı, kan kaybından ölmesi yakındır heralde:)) İşin garibi ikinci çocuk planları kuruyorum, sırf yavrum bu hayatta yanlız kalmasın bir kardeşi olsun diye. Başka hiçbir amacım yok tekrar çocuk sahibi olmak için.

Bir insanın kocasıyla hiç mi ortak zevki olmaz, ben neden görmedim, evlenirken gözüme perde mi inmişti? Bayılarak izlediğim bir sinema filminin ilk karesinde yanımda horlamaya başlayan bir kocayı o an boğmak istemem suç mu? Bu koca hayat bu yanlızlık duyguları içinde nasıl geçer? Peki bu yanlızlık duygusu içimden nasıl geçer? Manik depresif miyim, bi an kendimi mutlu ve şanslı hissederken en ufak bir olumsuzlukta ne kadar mutsuz olduğumu hatırlıyorum. Şımarık mıyım, kocanın dediği gibi bir eli yağda bir eli balda mıyım, evet dağınığım ama tahammül sınırlarını zorluyor muyum, mutsuzluğumun suçu ve çaresi bende mi?